Monday, March 12, 2007

DEĞERLEME- KAVRAM / YASALAR/ ZAMANI

Değerleme, belirli bir iktisadi kıymetin belli bir zamandaki kıymetinin belli bir para cinsinden ifade edilmesi işlemidir.
İşletme ile ilgili farklı kesimlerin işletme varlıklarını değerlemeleri amaçlarına göre birbirinden farklı olabilecektir. Bu nedenle işletme yönetimi değerleme işlemini yaparken; farklı grupların gaye ve hedeflerini işletme hedefleri ile birleştirerek mümkün olduğunca tarafsız davranmalıdır.

Değerleme iki aşamalı bir işlemdir. Birinci aşama değerlemeye konu iktisadi kıymetin miktarının tespit edilmesidir (envanter çıkartılması). İkinci aşama ise miktarı tespit edilen söz konusu kıymetin değerleme günü itibariyle belli bir para cinsinden değerinin bulunması işlemidir. Değerlemede öncelikle kanunla belirlenmiş değerleme yöntemleri ve ölçüleri kullanılacaktır. yASALARLA Belirlenmiş bir ölçü ve yöntem yoksa yukarıda belirtildiği üzere işletme yönetimince objektif kriterler kullanılmalıdır.
A- TÜRK TİCARET KANUNU UYARINCA DEĞERLEME
Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun değerleme hükümleri; işletme sermayesinin haksız yere işletme yöneticileri veya ortaklarına aktarılmasının önlenmesi ve işletme ile ilişkisi bulunan üçüncü şahıslara ilişkin hak ve menfaatlerin korunması amacına yönelik hükümler içermektedir.
TTK’nın 75. maddesinde; “Bütün aktifler, en çok bilanço gününde işletme için haiz oldukları değer üzerinden kaydolunur. Borsada kote edilen emtia ve kıymetler o günün borsa rayicine göre ve tahsil edilemeyen veya ihtilaflı bulunanlar müstesna olmak üzere bütün alacaklar da itibari miktarlarına göre hesap edilir...” şeklinde genel bir hüküm bulunmaktadır.
Diğer taraftan aynı Kanun’un 454-464. maddelerinde sermaye şirketlerinde yapılacak değerlemeye ilişkin özel ve kesin hükümler yer almaktadır. TTK sermaye şirketleri ile ilgili değerlemeyi birçok hususta kesin ölçütlere bağlamıştır. Oysa Kanun’un 75. maddesinde düzenlendiği üzere şahıs işletmelerinde daha genel ifadeler kullanılmak suretiyle işletme sahiplerine geniş bir tercih hakkı bırakılmıştır.
TTK’nın sermaye şirketlerine ilişkin değerleme esaslarında şahıs işletmelerine nazaran daha ihtiyatlı davranması, değerleme ölçülerini daha belirgin bir şekilde, sınırlayıcı ve emredici nitelikte düzenlemesi; şahıs işletmelerindeki sorumlulukla, sermaye şirketlerindeki sorumluluğun farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
B- SERMAYE PİYASASI KANUNU UYARINCA DEĞERLEME
Sermaye Piyasası Kanunu (SPK); günümüz ekonomisinde etkin bir yere sahip olan sermaye piyasaları ve dolayısıyla halka açık sermaye şirketlerinin uymaları gereken kuralları düzenlemektedir. Halka açık sermaye şirketlerinin diğer temel kanunlar yanında ayrıca uymak zorunda oldukları SPK’da yer alan değerlemeye ilişkin düzenlemeler; TTK’da yer alan düzenlemelere paralel ancak, daha ayrıntılı ve daha belirgin ölçütler içerir. SPK’da yer alan düzenlemeler özellikle işletme hissedarları ile diğer üçüncü şahısların menfaatlerini korumaya yöneliktir.
Gerek TTK uyarınca, gerekse SPK uyarınca yapılacak değerlemeler “Ticari Bilanço” ve “Ticari Kâr-Zarar Tablosu” oluşturmaya yöneliktir. Dolayısıyla bu kanunlarda yer alan hükümler uyarınca yapılacak değerlemeler, mali kârın teşkilinde ikinci planda kalacaktır. Bu nedenle mali kârın oluşturulmasında vergi kanunlarında (VUK) yer alan değerleme hükümlerinin esas alınması gerekmektedir.
C- VERGİ KANUNLARI UYARINCA DEĞERLEME
Vergi kanunları değerlemeye, işletmenin ortakları ve diğer üçüncü kişilerin menfaatlerini korumaya yönelik olarak değil, işletmelerin gizli ortağı konumunda olan devletin menfaatlerini koruma güdüsüyle bakar. Bu anlayış gereği vergi kanunları değerlemeye ilişkin inisiyatifi mümkün olduğunca işletme yetkilerine bırakmak istemez.
Vergi hukukunda, ticaret hukukundaki prensibin aksine değerleme azami ölçüleri değil, değerleme asgari ölçüleri belirlenmiştir. Vergi hukukunda bu ölçüler konulurken de vergide eşitlik ve genellik prensibinin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla son derece ihtiyatlı ve hassas davranılmıştır.
Bu anlayışın yansıması olarak değerleme hükümlerinin yer aldığı Vergi Usul Kanunu’nda değerlemenin tanımı da “değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespitidir” şeklinde yapılmıştır.

DEĞERLEMEDEN AMAÇ VE DEĞERLEME ZAMANI
VUK uyarınca değerlemeden amaç vergi matrahının tespitine yönelik olarak iktisadi kıymet bedellerinin tespit edilmesidir. Daha geniş anlamda değerlemeden amaç, işletme faaliyetleri ile ilgili işlemler ve bu işlemler sonucu oluşacak karlılığın tespiti, işletme performans ve verimliliğinin tespiti, işletme hedef ve politikalarının belirlenmesi, işletme bilanço, kâr-zarar tablosu ve diğer mali tablolarının işletme hakkında reel, açık, anlaşılır ve tam bilgi vermesini sağlamaya yönelik olarak işletme varlıkları alacak ve borçlarının gerçek değerinin tespit edilmesi ve bu değerle kayıtlara yansıtılmasıdır. Bu anlamda, yapılacak bir değerleme işleminde ortaya çıkacak bir hata, hem işletme yönetimini hem de işletme ile ilgili diğer kişi, kurum ve kuruluşları yanıltacak, işletmeyi olduğundan kötü veya olduğundan iyi gösterebilecektir.
Değerleme işleminin bu amaca uygun olarak yapılması, işletme üst yönetiminin daha rasyonel karar vermesini sağlayacağından, değerleme işleminin sağlıklı ve tam yapılması öncelikle işletmenin devamı açısından önem arz etmektedir.

İşletmeye dahil iktisadi kıymetlerin değerleme zamanı “bilanço günüdür.” Bilanço günü “Türk Ticaret Kanunu’nda” işletmenin açılış tarihi ve oniki aydan çok olmayan iş yılı sonu (TTK md. 72), Vergi Hukukunda da; işe başlama tarihi ve hesap dönemi sonudur. Hesap dönemi normal olarak bir takvim yılıdır (VUK md. 185, 259). Kanunda geçen “işletmenin açılış tarihi” ve “işe başlama tarihi” deyimlerinin aynı anlama geldiği kabul edilirse, TTK ve vergi kanunlarına göre değerleme ve bilanço günü işin başlama tarihi ve yıl sonlarıdır. Faaliyeti devam eden işletmeler için değerleme en az yılda bir kez yapılacaktır.
Bir yıldan daha kısa sürelerle de envanter çıkartıp değerleme yapılabilir. Bu tür kararlar işletme yetkililerinin yönetim anlayışları doğrultusunda işletme yöneticilerince verilecektir. 4369 sayılı Kanun’la getirilen yeni geçici vergi sisteminde envanter ve değerleme işlemleri yıl sonu beklenmeksizin, geçici vergi dönemi sonlarında da (kısmen de olsa) yapılmaktadır.olarak iki şekilde yapılabilir. Tespit mükelleflerce VUK’nda belirlenen değerleme ölçüleri kullanılarak yapılır. Mutad değerleme ölçülerinin kullanılamadığı durumlarda değerleme takdir (VUK md. 267) yoluyla yapılır.
Değerlemede, iktisadi kıymetlerin her biri tek başına dikkate alınır. Teamülen aynı cinsten sayılan mallar ile düşük kıymetli müteferrik eşya toplu olarak değerlenebilir (VUK md. 260).

No comments: