Monday, March 26, 2007

AMORTİSMANLAR VE MUHASEBESİ

Amortisman vergi hukuku, işletme ekonomisi ve muhasebe açısından farklı boyutlar oluşturan karmaşık bir kavramdır. 4 numaralı Uluslararası Muhasebe standardına göre, "amortisman, belirli bir muhasebe dönemi gelirinin borcuna dolaylı ya da dolaysız kaydedilen giderdir." Diğer bir amortisman tanımı, "Duran varlıkların kullanıla­cağı zaman süresi içinde değerinin bölümlere ayrılması, değerlerin saptanması, değer kayıpları­nın maliyete yansıtılması ve kaynak oluşturarak, duran varlıkların yenilenmelerine olanak sağla­mak üzere değerlerinin azaltılması ve sona erdirilmesidir." Amortisman, işletmelere fon yaratan niteliği yanında (hızlandırılmış amortisman yoluyla) yatırımları teşvik eden kullanımı da mevcuttur.

Ülkemizde amortisman uygulaması SPK mevzuatı ile Vergi Usul Kanunu'nda ele alınmış ilke ve kuralları belirlenmiştir.

SPK mevzuatına göre, amortismanların ayrıl­masında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır.
aIşletmeler, normal amortisman yöntemi, aza­lan bakiyeler yöntemi veya diğer amortis­man hesaplama yöntemlerinden herhangi bi­rini yıllık amortismanlarının saptanmasında esas alabilirler.
bAmortismana tabi varlıkların faydalı ömür­leri, işletmeler tarafından gerçekçi tahminle­re dayanılarak serbestçe tayin edilir.
Vergi mevzuatının amortisman süresine ilişkin düzenlemelerine uyulması bu hükme aykırılık teşkil etmez.
c Varlıkların tahmin edilen faydalı ömürlerin­de çeşitli nedenlerle değişikliklerin ortaya çıkması durumunda, amortismana tabi tutul­mamış tutarlar, saptanan yeni sürede itfa edilir.
e Amortisman, yeniden değerleme uygulaması hariç, duran varlığın elde etme maliyeti üze­rinden ayrılır.
e Amortismanın bilanço tarihinde ayrılması gerekir. Ancak maliyet muhasebesi uygula­masında yıllık maliyet döneminden farklı bir sistemin benimsenmesi halinde, maliyet dönemine (aylık, üç aylık, altı aylık v.b.) rastlayan amortisman tutarlarının hesaplana­rak maliyetlere yansıtılması şarttır.
f Boş arsa ve araziler amortismana tabi değildir. Ancak tarım işletmelerindeki meyvalık, fın­dıklık, zeytinlik ve güllükler, incir bahçeleri ve bağlar gibi tarım tesisleri ile işletmede in­şa edilmiş olan her nevi yollar ve arklar amortismana tabi tutulur.
g Seçilen amortisman yöntemlerinin süreklili­ği temel ilkedir. Ancak uygulanan amortis­man yöntemleri makul bir gerekçeye dayanı­larak değiştirilebilir.
h Amortisman yöntemlerinin değiştirilmesin­den kaynaklanan ve mali tabloları önemli öl­çüde etkileyen değişikliklerin mali tablola­rın dipnotlarında parasal etkileriyle birlikte açıklanması zorunludur.
Yukarıda belirtilen açıklamalar nedeniyle ver­gi matrahını etkileyebilecek tutarlar, aksine bir düzenleme olmadıkça, vergi mevzuatı açısından kanunen kabul edilemeyen gider olarak iş­lem görür.(SPK Tebliği XI No: l Md.39)

İşletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıp­ranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269.madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edavat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısmındaki esas­lara göre tespit edilen değerinin bu kanun hü­kümlerine göre yok edilmesi amortisman mev­zuunu teşkil eder.
Değeri 560 YTL yi (2007 için) aşmayan peştemaHıklar ile işletmede kullanılan ve değeri 560 YTL yi aşmayan alet, edavat, mefru­şat ve demirbaşlar amortismana tabi tutulma­yarak doğrudan doğruya gider yazılabilir, ikti­sadi ve teknik bakımdan bütünlük arz edenler­de bu had topluca dikkate alınır.
Boş arazi ve boş arsalar amortismana tabi de­ğildir. Ancak:
L Tarım işletmelerinde vücuda getirilen mey­valık, dutluk, fındıklık, zeytinlik ve güllükler­le incir bahçeleri ve bağlar gibi tarım tesisleri;
2 Işletmede inşa edilmiş olan her nev'i yollar ve arklar;
amortismana tabi tutulur.
Mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymet­lerinin değerini Maliye Bakanlığınca belirlenen nispetler üzerinden yok ederler.
Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler­den dileyenler, amortismana tabi iktisadi de­ğerlerini azalan bakiyeler üzerinden amortis­man usulü ile yok edebilirler.
Bu usulün uygulanmasında,
(1) Her yıl, üzerinden amortisman hesaplanacak değer, evvelce ayrılmış olan amortisman­lar toplamının tenzili suretiyle tespit olunur.
(2) Bu usulde uygulanacak amortisman nispeti %40'ı geçmemek üzere normal amortisman nispetinin iki katıdır.
(3) Bu usulde amortisman süresi, normal amor­tisman nispetlerine göre hesaplanır.
Bu sürenin son yılına devreden bakiye değer, o yıl tamamen yok edilir.
İşletme sebebiyle içindeki cevherin azalma­sından dolayı maddi değerini kaybeden ma­denlerin ve taş ocaklarının imtiyaz ve maliyet bedelleri, ilgililerin müracaatları üzerine bun­ların büyüklük ve mahiyetleri göz önünde tu­tulmak ve her maden veya taş ocağı için ayrı ayn olmak üzere Maliye ve Sanayi Bakanlıkla­rınca belli edilecek nispetler üzerinden yok edilir.
Amortismana tabi olup:
1- Yangın, deprem, su basması gibi afetler ne­ ticesinde değerini tamamen veya kısmen kay­beden;
2- Yeni icatlar dolayısıyla teknik verim ve kıy­metleri düşerek tamamen veya kısmen kulla­nılmaz bir hale gelen;
3- Cebri çalışmaya tabi tutuldukları için nor­malden fazla aşınma ve yıpranmaya maruz ka­lan;
Menkul ve gayrimenkullerle haklara, mükellef­lerin müracaatları üzerine ve ilgili bakanlıkla­rın mütalaası alınmak suretiyle, Maliye Bakan­lığınca her işletme için işin mahiyetine göre ayrı ayrı belli edilen (fevkalade ekonomik ve teknik amortisman nispetleri) uygulanır.
Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan olunan amortisman nispetleri ilanların yapıldığı, ayn ayn tespit edilen nispetlerin ilgililerin müraca­atta bulunduğu hesap döneminden muteberdir.
Maliye Bakanlığı tespit ve ilan ettiği amortis­man nispetlerini gerektiğinde değiştirmeye ve amortismanlar ile ilgili düğer hususları tespite yetkilidir.

Amortisman süresi, kıymetlerin aktife girdiği yıldan başlar. Bu sürenin yıl olarak hesaplan­ması için ( l) rakamı mükellefçe uygulanan nis­pete bölünür.
Her yılın amortismanı ancak o yıla ait değerle­mede nazara alınabilir. Amortismanın herhan­gi bir yıl yapılmamasından veya ilk uygulanan nispetten düşük bir halde yapılmasından dola­yı amortisman süresi uzatılamaz.

l İktisadi ve teknik bakımdan bir bütün teşkil eden değerler için normal veya azalan bakiye­ler usulü ile amortisman usullerinden yalnız bi­risi uygulanabilir.
2 Bir iktisadi değer üzerinden normal amortis­man usulüne göre amortisman ayrılmasına başlandıktan sonra bu usulden dönülemez.
3 Bir iktisadi değer üzerinden azalan bakiyeler usulüne göre amortisman aynlmaya başlan­dıktan sonra normal amortisman usulüne geçi­lebilir. Bu suretle usul değiştirenler keyfiyeti beyannamelerinde veya eki bilançolarda belirt­meye mecburdurlar. Kabul edilen yeni usul bu bildirimin yapıldığı beyannamenin döneminden itibaren nazara alınır. Bu takdir­de henüz yok edilmemiş olan değer kısmı, ba­kiye amortisman süresine bölünmek suretiyle eşit miktarlarda yok edilir. Bu bölüm gereğince hesaplanan amortismanlann, hesaplarda ayrıca gösterilmek şartıyla ilgi­li bulundukları değerlerden doğrudan doğruya indirilmesi veya pasifte ayrı bir karşılık hesa­bında toplanması uygundur.

VUK'UN ÎLE SPK AMORTİSMAN HÜKÜMLE­RiNİN KARŞI­LAŞTIRILMASI
1 SPK Tebliği'ne göre amortismana tabi var­lıkların faydalı ömürleri, işletmeler tarafından gerçekçi tahminlere dayanarak serbestçe tayin edilir.
2 SPK Tebliği'nde, varlıkların tahmin edilen ömürlerinde "çeşitli nedenlerle" değişiklikle­rin ortaya çıkması durumunda amortismana ta­bi tutulmamış tutarlar saptanan yeni sürede it­fa edilir.
Vergi Usul Kanunu'nda (fevkalade amortisman)"çeşitli nedenlerle";
-Yangın, deprem, su basması gibi afetler,
-Yeni icatlar ve
-Cebri çalışma ile sınırlandırılmıştır.
3 SPK Tebliğine göre duran varlıklar için amortisman ayrılması zorunludur.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre amortis­man aynlması zorunlu değildir. Ancak herhan­gi bir yılda amortisman ayrılmaması halinde ilerki yıllarda ayrılması olanağı ortadan kalk­maktadır.
4 Öte yandan Vergi Usul Kanunu'na göre de­ğeri belirli tutarı (560 YTL 2007) aşmayan peştemallıklar ile alet, edavat, mefruşat ve demirbaşların be­deli amortismana tabi tutulmayarak doğrudan doğruya gider kaydedilebilir.
SPK Tebliği'nde bu konuda bir açıklama mev­cut değildir. Bununla beraber küçük bedeli duran varlıkları külfetli amortisman kayıtları dı­şında tutmak amacına yönelik bu uygulama­nın SPK mevzuatına aykırı düşeceğini düşün­müyoruz.

AMORTlSMANA TABi OLACAK DURAN VARLIKLAR
Ülkemizde yasal düzenlemelere göre amortis­mana tabi tutulacak duran varlıklarda şu dört koşul aranacaktır :
1. işletmede bir yıldan fazla kullanılma durumu,
2. Yıpranma, aşınma ya da değerden düş­me,
3. Envantere kayıtlı olma,
4. Varlığın değerinin belirli düzeyi aşma­sı,
Yıpranma, aşınma ya da değerden düşme ko­şulunu taşımayan, doğal olarak sonsuz yararlı bir ömre sahip olan arazi ve arsalar, ormanlar ve benzeri yeniden oluşabilme yeteneği olan doğal kaynaklar ilke olarak amortismana tabi olmamaktadır.
Vergi Usul Kanunu'na göre, "Boş arazi ve ar­salar amortismana tabi tutulmaz. (VUK Md. 314) Arsa ve binalar genelde ayrı ayrı ekonomik değerler olmasına karşın, değerlerinin birleşti­rilmesi halinde arazi ve arsalar, değer kaybına uğramamalarına rağmen amortismana tabi tu­tulmaktadırlar.
İşletmede bir yıldan fazla kullanılma duru­mundan, fiili kullanım değil birden fazla muhasebe döneminde kullanılma anlaşılmalıdır.

AMORTİSMANA TABÎ OLACAK DE­ĞER
Uluslararası 4 no'lu muhasabe standardına gö­re amortismana tabi olacak değer, "amorti edi­lebilir duran varlığın tarihi'maliyetinden, ön­görülen hurda değerin düşülmesinden sonra kalan değerdir."
Ülkemizde ise amortismana tabi olacak değer, "maloluş değeri"dir.
Maloluş değeri bilinmiyor ise, arazi ve binalar­da vergi değeri, diğerlerinde "emsal değeri" esas alınmaktadır.
1983- 2003 yılları arasında ülkemizde yeniden değerle­me yapılmış, yeniden değerleme sonucu bu­lunan değer üzerinden tümü olmasa da bir kı­sım duran varlıklar amortismana tabi tutulmuştur. 2004 yılında ise Enflasyon Muhasebesi uygulanmıştır.

AMORTİSMAN SÜRESi / AMORTİSMAN ORANI
Genel ilke olarak, amortisman süresi, amortis­mana tabi duran varlığın yararlı ömrü göz önü­ne alınarak belirlenir. Yararlı ömür duran varlığın fiziki ömrüne eşittir, ya da fiziki öm­rün altındadır. Ancak muhasebe ilkelerine göre amortisman süresinin be­lirlenmesinde fiziki ömür değil yararlı ömür esas alınmalıdır. Türk amortisman uygulama sisteminin en za­yıf yönü, yararlı ömür yerine Maliye Bakanlığınca sabit kıymetler için genel bir belirle­meye gidilmiş oluşudur.
AMORTİSMAN AYIRMA YÖNTEM­LERi
Vergi Usul Kanununda 4 farklı amortisman ayırma yöntemi sözkonusudur:
1 Normal amortisman VUK Md. 315 ( Değişmez yüzdeli amortisman)
2 Azalan bakiyeler usulü amortisman, VUK mükerrer Md. 315 ( Hızlandırılmış amortisman)
3 Fevkalade amortis­man, VUK Md. 317 (Olağanüstü amortisman)
4 Madenlerde amortisman, VUK Md. 316 ( Tükenme payları)

TEKDÜZEN HESAP SiSTEMiNE GÖRE AMORTİSMANLARIN MUHASEBELEŞ­TİRİLMESİ
Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğ'inde amortismanlarla ilgili özel bir açıklama mevcut değildir. Ancak gelir tablosu üe ilgili açıklamalar bölümünde 8 sayılı dipnotunda, kullanılan amortisman hesaplama yönttmleri ile bu yöntemlerde yapılan değişikliklerin dö­nemin amortisman giderlerinde meydana getir­diği artış veya azalışların gösterilmesi istenil­mektedir.
Muhasebe hesap planında yer alan amortis­manlarla ilgili hesap kalemlerinin dökümü şöyledir:

1) Bilanço hesaplarında yer alan amortisman­larla ilgili hesaplar:
257. BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (maddi duran varlıklarla ilgili olanlar)
268. BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (maddi olma­yan duran varlıklarla ilgili olanlar).
278. BİRİKMİŞ TÜKENME PAYLAN (özel tükenmeye tabi varlıklar).
299. BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (diğer duran varlıklarla ilgili olanlar). •
373. MALİYET GİDER KARŞILIKLARI (aylık maliyet çıkaran işletmelerde tahmini hesaplanan
amor­tismanlar).
2) Maliyet muhasebesi hesaplarında yer alan amortismanlarla ilgili hesaplar:
730.GENEL ÜRETiM GiDERLERi
730.6.Üretim hattındaki sabit kıymet amortismanları
730.GENEL YÖNETiM GiDERLERi
730.6.Amortisman ve Tuk. Pay.
750.ARAŞIRMA VE GELiŞTiRME GlD.
750.6.Amortisman ve Tuk. Pay.760.PAZARLAMA SAT. VE DAĞ. GlD.
760.6.Amortisman ve Tuk. Pay770.GENEL YÖNETiM GiDERLERi
770.6.Amortisman ve Tük.Pay
780.FÎNANSMAN GiDERLERi
780.6.Amortismanlar
_______________ / __________________
253 Tesis Makina ve Cihazlar 15 000 000
102 Bankalar 15 000 000
Sabit kıymet alımı
_______________ / __________________
770 Genel Yönetim Giderleri 3 000 000
770.6 Amortisman giderleri
257 Birikmiş Amortismanlar 3 000 000
Yıllık amortisman ayrılması
_______________ / __________________




Örnek Amortisman Oranları
Amortismana Tabi İktisadi Kıymetler Faydalı Ömür (Yıl) Normal Amortisman Oranı

İşletmelerin idare binaları ile bunların, ticarethane, muayenehane,
yazıhane, banka, sigorta, pansiyon, otel, okul, tiyatro ve benzeri eğlence
yerleri, depo, ardiye, kapalı spor sahaları binaları, ikamete mahsus ev,
apartman ve emsali binalar


Beton, kargir, demir, çelik 50 yıl 2,00%
Galip malzemesi teneke muvakkat barakalar,
inşaat şantiye binaları ve prefabrik yapılar 10 10,00%
Yollar (Beton ve asfalt yol, parke yol, adi şose
ve adi kaldırım ve bunlara benzeyen yollar) 8 12,50%
İşyerinde Kullanılan Mobilyalar, Ekipmanlar
ve Diğer Demirbaşlar: 5 20,00%
Televizyonlar 5 20,00%
Asansörler (Yük, insan vb.) 10 10,00%
Jeneratörler 10 10,00%
Akümülatörler 5 20,00%
Bilgisayar yazılımları 3 33,33%
Elle Veri İşlenen Araçlar: Daktilo, hesap makinesi, para sayma makineleri, fotokopi makineleri, faks cihazları, kopyalayıcı ekipmanlar ve benzerleri 5 20,00%
Ödeme kaydedici cihazlar 5 20,00%
Taşıma araçları
Otomobiller ve taksiler (Jipler ve arazi taşıtları dahil) 5 20,00%
Otobüs, Minibüs, Midibüsler 5 20,00%
Hafif kamyonlar (Yüksüz ağırlığı 6 tona kadar
olanlar) ve kamyonetler 4 25,00%
Demiryolları araçları ve lokomotifler 15 6,66%
Atlar (Aktife alındığı dönemde 2 yaşından büyük
yarış atları, 12 yaşından büyük damızlık atlar v.b.) 10 10,00%
Narenciye ağaçları 25 4,00%
Çelik kalıplar 4 25,00%

Tuesday, March 20, 2007

Mali tatil kanunu neler getiriyor? Hürses gazetesi 21 Mart 2007

Mali tatil kanunu neler getiriyor?
Muhasebe meslek yasasının 13.06.1989 tarihinde yayımlanmasının üzerinden yaklaşık 18 yıl geçmesine karşılık bugüne dek dünyadaki gelişmelere paralel herhangi bir düzenleme yapılmış değildi. Meslek camiasının, yasanın çağdaş olmayan ve mutlaka değiştirilmesi gereken maddeleri üzerindeki talepleri devam ediyor. Mali Tatil de, ısrarla takip edilen ve talep edilen haklardan birisiydi ve nihayet teslim edildi.
Türmob Genel Kurul Toplantılarına katılan Başbakan ve ana muhalefet partisi lideri de mali tatil konusunda, söz verdikten sonra umutlar artmıştı. TÜRMOB Genel Başkanı sayın Mehmet TİMUR ve yönetiminin gayretleri ve ısrarlı takipleri sonucu mali tatil yasası çıktı.
Mali Tatil salt meslek mensupları için talep edilen bir hak olarak algılanmamalı. Bir tarafı ile meslek mensubunu ilgilendirken, diğer tarafıyla da Gelir İdaresi Başkanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumlarının denetim birimlerini, çalışanlarını hatta ve hatta tüm mükellefleri yakından ilgilendiriyor. Tıpkı Adli Tatil gibi, Mali Tatil ile bu kesim bir soluklanma, bir stres atma fırsatını yakalamış olacak.
Mali Tatil Kanunu ile aslında bir ilke imza atılmış oldu. Türkiye, Dünya' da bir ilki gerçekleştirdi, mali tatil uygulanan başka bir ülke yok. Çok geniş bir kesimi ilgilendiren ve TBMM'de 15.03.2007 tarihinde kabul edilen 5604 sayılı Mali Tatil Yasası'na göre her yıl temmuz ayının birinden yirmisine kadar (yirmisi dahil) malî tatil uygulanacak. Son günü malî tatile rastlayan aşağıda belirtilen süreler, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren yedi gün uzamış sayılacak:
a) Beyana dayalı tarhiyatta, kanuni süresinde verilmesi gereken beyannamelerin verilme süreleri
b) İkmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyatta, vadesi malî tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süresi.
c) Tarh edilen vergilere ve/veya kesilen cezalara karşı uzlaşma talep etme veya cezada indirim hükümlerinden yararlanmak amacıyla yapılacak başvurulara ilişkin süreler.
d) Devamlı bilgi verme hükümleri kapsamında verilmesi gereken bilgilerin verilmesine ilişkin süreler.
Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıt süreleri, bildirim süreleri ve vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma süreleri malî tatil süresince işlemeyecek. Bu süreler malî tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlayacak.
Mahkeme kararı veya Cumhuriyet Savcılıklarının talebi üzerine ya da Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre yapılan aramalı inceleme­ler hariç olmak üzere, malî tatil süresince inceleme amacıyla defter ve belgelerin ibrazı talep edilemeyecek, mükellefin işyerinde incelemeye başlanılmayacak.
Tatil süresince, vergi ve ceza ihbarnameleri ile mahsup taleplerine yönelik olanlar hariç, bilgi isteme talepleri mükelleflere, vergi ve ceza sorumlularına bildirilmeyecek. Ancak tatil süresi içinde gerçekleşen tebligat işlemlerinde süre, malî tatilin son gününden itibaren işlemeye başlayacak.
Gümrük ida­re­le­ri, il özel ida­re­le­ri ve be­le­di­ye­ler ta­ra­fın­dantarh ve/ve­ya tah­sil edi­len ver­gi, re­sim ve harç­lar­la il­gi­li ola­rakma­lî ta­til uy­gu­lan­mayacak.
Yasalarımızda genelde gelişmiş ülkelerdeki trendleri izlememize alışmış iken bu yasa ile yenilkçi bir yaklaşım seçilmiş olmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Monday, March 12, 2007

DEĞERLEME- KAVRAM / YASALAR/ ZAMANI

Değerleme, belirli bir iktisadi kıymetin belli bir zamandaki kıymetinin belli bir para cinsinden ifade edilmesi işlemidir.
İşletme ile ilgili farklı kesimlerin işletme varlıklarını değerlemeleri amaçlarına göre birbirinden farklı olabilecektir. Bu nedenle işletme yönetimi değerleme işlemini yaparken; farklı grupların gaye ve hedeflerini işletme hedefleri ile birleştirerek mümkün olduğunca tarafsız davranmalıdır.

Değerleme iki aşamalı bir işlemdir. Birinci aşama değerlemeye konu iktisadi kıymetin miktarının tespit edilmesidir (envanter çıkartılması). İkinci aşama ise miktarı tespit edilen söz konusu kıymetin değerleme günü itibariyle belli bir para cinsinden değerinin bulunması işlemidir. Değerlemede öncelikle kanunla belirlenmiş değerleme yöntemleri ve ölçüleri kullanılacaktır. yASALARLA Belirlenmiş bir ölçü ve yöntem yoksa yukarıda belirtildiği üzere işletme yönetimince objektif kriterler kullanılmalıdır.
A- TÜRK TİCARET KANUNU UYARINCA DEĞERLEME
Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun değerleme hükümleri; işletme sermayesinin haksız yere işletme yöneticileri veya ortaklarına aktarılmasının önlenmesi ve işletme ile ilişkisi bulunan üçüncü şahıslara ilişkin hak ve menfaatlerin korunması amacına yönelik hükümler içermektedir.
TTK’nın 75. maddesinde; “Bütün aktifler, en çok bilanço gününde işletme için haiz oldukları değer üzerinden kaydolunur. Borsada kote edilen emtia ve kıymetler o günün borsa rayicine göre ve tahsil edilemeyen veya ihtilaflı bulunanlar müstesna olmak üzere bütün alacaklar da itibari miktarlarına göre hesap edilir...” şeklinde genel bir hüküm bulunmaktadır.
Diğer taraftan aynı Kanun’un 454-464. maddelerinde sermaye şirketlerinde yapılacak değerlemeye ilişkin özel ve kesin hükümler yer almaktadır. TTK sermaye şirketleri ile ilgili değerlemeyi birçok hususta kesin ölçütlere bağlamıştır. Oysa Kanun’un 75. maddesinde düzenlendiği üzere şahıs işletmelerinde daha genel ifadeler kullanılmak suretiyle işletme sahiplerine geniş bir tercih hakkı bırakılmıştır.
TTK’nın sermaye şirketlerine ilişkin değerleme esaslarında şahıs işletmelerine nazaran daha ihtiyatlı davranması, değerleme ölçülerini daha belirgin bir şekilde, sınırlayıcı ve emredici nitelikte düzenlemesi; şahıs işletmelerindeki sorumlulukla, sermaye şirketlerindeki sorumluluğun farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
B- SERMAYE PİYASASI KANUNU UYARINCA DEĞERLEME
Sermaye Piyasası Kanunu (SPK); günümüz ekonomisinde etkin bir yere sahip olan sermaye piyasaları ve dolayısıyla halka açık sermaye şirketlerinin uymaları gereken kuralları düzenlemektedir. Halka açık sermaye şirketlerinin diğer temel kanunlar yanında ayrıca uymak zorunda oldukları SPK’da yer alan değerlemeye ilişkin düzenlemeler; TTK’da yer alan düzenlemelere paralel ancak, daha ayrıntılı ve daha belirgin ölçütler içerir. SPK’da yer alan düzenlemeler özellikle işletme hissedarları ile diğer üçüncü şahısların menfaatlerini korumaya yöneliktir.
Gerek TTK uyarınca, gerekse SPK uyarınca yapılacak değerlemeler “Ticari Bilanço” ve “Ticari Kâr-Zarar Tablosu” oluşturmaya yöneliktir. Dolayısıyla bu kanunlarda yer alan hükümler uyarınca yapılacak değerlemeler, mali kârın teşkilinde ikinci planda kalacaktır. Bu nedenle mali kârın oluşturulmasında vergi kanunlarında (VUK) yer alan değerleme hükümlerinin esas alınması gerekmektedir.
C- VERGİ KANUNLARI UYARINCA DEĞERLEME
Vergi kanunları değerlemeye, işletmenin ortakları ve diğer üçüncü kişilerin menfaatlerini korumaya yönelik olarak değil, işletmelerin gizli ortağı konumunda olan devletin menfaatlerini koruma güdüsüyle bakar. Bu anlayış gereği vergi kanunları değerlemeye ilişkin inisiyatifi mümkün olduğunca işletme yetkilerine bırakmak istemez.
Vergi hukukunda, ticaret hukukundaki prensibin aksine değerleme azami ölçüleri değil, değerleme asgari ölçüleri belirlenmiştir. Vergi hukukunda bu ölçüler konulurken de vergide eşitlik ve genellik prensibinin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla son derece ihtiyatlı ve hassas davranılmıştır.
Bu anlayışın yansıması olarak değerleme hükümlerinin yer aldığı Vergi Usul Kanunu’nda değerlemenin tanımı da “değerleme, vergi matrahlarının hesaplanmasıyla ilgili iktisadi kıymetlerin takdir ve tespitidir” şeklinde yapılmıştır.

DEĞERLEMEDEN AMAÇ VE DEĞERLEME ZAMANI
VUK uyarınca değerlemeden amaç vergi matrahının tespitine yönelik olarak iktisadi kıymet bedellerinin tespit edilmesidir. Daha geniş anlamda değerlemeden amaç, işletme faaliyetleri ile ilgili işlemler ve bu işlemler sonucu oluşacak karlılığın tespiti, işletme performans ve verimliliğinin tespiti, işletme hedef ve politikalarının belirlenmesi, işletme bilanço, kâr-zarar tablosu ve diğer mali tablolarının işletme hakkında reel, açık, anlaşılır ve tam bilgi vermesini sağlamaya yönelik olarak işletme varlıkları alacak ve borçlarının gerçek değerinin tespit edilmesi ve bu değerle kayıtlara yansıtılmasıdır. Bu anlamda, yapılacak bir değerleme işleminde ortaya çıkacak bir hata, hem işletme yönetimini hem de işletme ile ilgili diğer kişi, kurum ve kuruluşları yanıltacak, işletmeyi olduğundan kötü veya olduğundan iyi gösterebilecektir.
Değerleme işleminin bu amaca uygun olarak yapılması, işletme üst yönetiminin daha rasyonel karar vermesini sağlayacağından, değerleme işleminin sağlıklı ve tam yapılması öncelikle işletmenin devamı açısından önem arz etmektedir.

İşletmeye dahil iktisadi kıymetlerin değerleme zamanı “bilanço günüdür.” Bilanço günü “Türk Ticaret Kanunu’nda” işletmenin açılış tarihi ve oniki aydan çok olmayan iş yılı sonu (TTK md. 72), Vergi Hukukunda da; işe başlama tarihi ve hesap dönemi sonudur. Hesap dönemi normal olarak bir takvim yılıdır (VUK md. 185, 259). Kanunda geçen “işletmenin açılış tarihi” ve “işe başlama tarihi” deyimlerinin aynı anlama geldiği kabul edilirse, TTK ve vergi kanunlarına göre değerleme ve bilanço günü işin başlama tarihi ve yıl sonlarıdır. Faaliyeti devam eden işletmeler için değerleme en az yılda bir kez yapılacaktır.
Bir yıldan daha kısa sürelerle de envanter çıkartıp değerleme yapılabilir. Bu tür kararlar işletme yetkililerinin yönetim anlayışları doğrultusunda işletme yöneticilerince verilecektir. 4369 sayılı Kanun’la getirilen yeni geçici vergi sisteminde envanter ve değerleme işlemleri yıl sonu beklenmeksizin, geçici vergi dönemi sonlarında da (kısmen de olsa) yapılmaktadır.olarak iki şekilde yapılabilir. Tespit mükelleflerce VUK’nda belirlenen değerleme ölçüleri kullanılarak yapılır. Mutad değerleme ölçülerinin kullanılamadığı durumlarda değerleme takdir (VUK md. 267) yoluyla yapılır.
Değerlemede, iktisadi kıymetlerin her biri tek başına dikkate alınır. Teamülen aynı cinsten sayılan mallar ile düşük kıymetli müteferrik eşya toplu olarak değerlenebilir (VUK md. 260).

Vergi Usul Kanunu- değerleme ölçüleri

VUK’da sayılan değerleme ölçüleri özet olarak aşağıda açıklanacaktır. İktisadi kıymetlerin hangi değerleme ölçüsü ile değerleneceği iktisadi kıymet bazında ayrı ayrı belirtilmiştir.
1- Maliyet Bedeli
Maliyet; satın alınan veya işletmede imal edilen mallarla ilgili olarak satın alma veya imalat maliyetini ifade eder.
Harcama, bir iktisadi kıymet veya mal teminine yönelik olarak nakdi, ayni ya da alacak vb. şekilde karşı tarafa menfaat sağlamaya yönelik bir işlemdir. Maliyet ise daha dar kapsamlı bir ifade olup, işletmenin satışa konu iktisadi kıymetleri için tespit ettiği bir değerdir. Bu çerçevede yapılan harcama hemen maliyet niteliği kazanabildiği gibi (emtia alış bedeli), harcamanın maliyete dönüşmesi bir zaman dilimine de yayılabilir (örneğin, amortismana konu iktisadi kıymet alış bedeli). Burada harcama ile maliyet arasındaki nüansa dikkat edilmelidir. Harcama terimi; maliyet teriminden daha geniş kapsamlı olup, işletmenin faaliyetini devam ettirebilmesi adına yaptığı direkt ve endirekt bütün gider ve maliyet unsurlarını içine alır.
Maliyetleri iki ana başlıkta toplamak mümkündür. Bunlar satın alma maliyeti ve üretim maliyetidir.
Satın Alma Maliyeti: İşletmede imal edilmeyen, doğrudan dışardan temin edilen iktisadi kıymetlerin edinilmesi sırasında oluşan maliyeti ifade eder. Satın alma maliyeti şöyle formüle edilebilir: Alış Bedeli+Direkt Alış Giderleri (Nakliye vb. )= Ham Alış Maliyeti; + Endirekt Alış Gideri (Komisyon vb.) = Alış Maliyeti; + Ticari Organizasyon Giderleri (Pazarlama, Genel Yönetim vb.) = Toplam Maliyet.
Üretim Maliyeti: İşletmenin faaliyet konusu ile ilgili mamul veya hizmetleri ortaya çıkarmak için sarfettiği çeşitli üretim faktörlerinin para ile ifade edilen değerleri toplamı üretim maliyetini verir. Para birimi ile ifade edilmekten kasıt, bu değerin mutlaka para ile satın alınması olmayıp, işleme konu değerin maliyetin oluşumu safhasında ulusal para birimi ile değerinin maliyete dahil edilmesidir. Üretim maliyetini şu şekilde formüle edebiliriz: İlk Madde + Direkt İşçilik = Ham Üretim Maliyeti; + İmalat Giderleri (Yardımcı Md. Endirekt İşçilik vb.)= Üretim Maliyeti; + Ticari Organizasyon Giderleri (Genel Yönetim, Pazarlama vb.)= Toplam Maliyet.
Satın alma maliyeti, dışardan temin edilen iktisadi kıymetin işletme stoklarına girmesi anına kadar oluşan alış maliyeti ve giderler toplamını, üretim maliyeti de işletme organizasyonu içinde üretilen iktisadi değerlerin satış öncesi aşamaya kadar oluşan gider ve maliyet toplamını ifade eder.
VUK’un 262. maddesinde maliyet bedeli; “ ...İktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderleri ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır. VUK’da yapılan bu tanım dışarıdan iktisadi kıymet temin etmeye yönelik işlemleri içermekte ve bu işlemleri de iki gruba ayırmaktadır; İktisadi kıymet iktisap edilmesi veya değerinin artırılması.
İktisadi kıymetin iktisap/satmalına maliyeti yukarıda tanımlanmıştı. Bu tür işlemler genellikle iktisadi kıymetin mülkiyetinin elde edilmesi şeklinde olur. Menkul-gayrimenkul mal, alacak ve hakların mülkiyetinin elde edilmesi için yapılan direkt ve endirekt harcama ve giderler toplamı iktisap maliyetini oluşturur.
262. maddede değinilen iktisadi kıymetin değerinin artırılması, işletmenin aktifine dahil iktisadi kıymetlerin kullanım ömrünün uzatılması veya kullanım fonksiyonunun (faydasının, veriminin) artırılması veya her ikisinin birden yapılmasını ifade eder. İşletme aktifine dahil iktisadi kıymetlerin bu şekilde değerini artırmaya yönelik direkt ve endirekt gider ve harcamalar toplamı da söz konusu kıymetin maliyet bedeline dahil edilecektir.
İktisadi kıymetin değerini artırmaya yönelik olmayan yani, kıymetin kullanım verimini artırmayan veya kullanım ömrünü uzatmayan normal bakım, tamir vb. giderler maliyet bedeline dahil edilmez. Örneğin; işletme aktifinde kayıtlı bir kamyonun motorunun yenilenmesi veya kasasının yenilenmesi gideri değer artıcı nitelikte olup maliyet bedeline dahil edilir. Ancak kamyonun periyodik bakımının yapılması, boyatılması ve benzeri giderler bu kapsamda değerlendirilmez.
Maliyet bedeline ayrıca iktisadi kıymetin edinilmesi veya değerinin artırılmasına müteferri (ilişkin) giderler de dahildir. İktisadi kıymetin edilmesi veya değerinin artırılmasına ilişkin dolaysız harcamaların tespiti kolay olmakla birlikte bu harcamalara bir çerçeve çizmek bazen güçlük yaratmaktadır. Buna rağmen maliyet bedeli ölçüsü oldukça kesinlik taşıyan bir değerleme ölçüsüdür.
Maliyet bedeli ölçüsünün tek dezavantajı, geçmişe yönelik harcamaları içermesi nedeniyle bazı durumlarda enflasyonist etkiyi bünyesinde barındırmamasıdır.
Üretim maliyetine ilişkin olarak VUK’un 275. maddesinde; “İmal edilen emtianın (tam ve yarı mamul mallar) maliyet bedeli aşağıda yazılı unsurları ifade eder:
1- Mamulün vücuda getirilmesinde sarf olunan iptidai ve ham maddenin bedeli,
2- Mamule isabet eden işçilik,
3- Genel imalat giderlerinden mamule düşen hisse,
4- Genel idare giderlerinden mamule düşen hisse (bu hissenin mamulün maliyetine katılması ihtiyaridir.),
5- Ambalajlı olarak piyasaya arz edilmesi zaruri olan mamullerde ambalaj malzemesinin bedeli.
Mükellefler, imal ettikler emtianın maliyet bedellerini yukarıdaki unsurları ihtiva etmek şartıyla diledikleri usulde tayin edebilirler.” hükmü yer almaktadır.
Bu madde hükmü özellikle imalat muhasebesini ilgilendirmekte olup imalat maliyetine girecek gider ve maliyet unsurları tereddüt doğurmayacak şekilde tek tek sayılmak suretiyle belirtilmiştir.
2- Borsa Rayici
Borsa rayici, değerlemeye konu iktisadi kıymetin değerleme günündeki resmi borsalarda oluşmuş fiyatını ifade eder. Resmi borsalarda değerleme günü fiyatlarının tespiti, gün boyunca oluşacak fiyatların ortalaması alınarak yapılır.
Borsa rayicine ilişkin VUK’un 263. maddesi hükmü şöyledir; “Borsa rayici, gerek menkul kıymetler ve kambiyo borsasına, gerekse ticaret borsalarına kayıtlı olan iktisadi kıymetlerin değerlemeden evvelki son muamele gününde borsadaki muamelelerin ortalama değerini ifade eder.
Normal temevvüçler dışında fiyatlarda bariz kararsızlıklar görülen hallerde, son muamele günü yerine, değerlemeye tekaddüm eden 30 gün içindeki ortalama rayici esas olarak aldırmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Maddenin ikinci fıkrası ile verilen yetkiye istinaden; normal dalgalanmalar haricinde, fiyatlarda belirgin tutarsızlık ve büyük dalgalanmalar gerçekleşmesi halinde Maliye Bakanlığı değerlemeden önceki 30 gün içindeki ortalama fiyatı değerlemeye esas aldırabilecektir.
Yabancı paraların borsa rayici ile değerlenmesi öngörülmekle beraber, borsa rayici olmadığı için değerleme Maliye Bakanlığınca tespit olunan döviz kurları esas alınarak yapılmaktadır (VUK md. 280).
Borsa rayici, 4369 sayılı Kanun’la VUK’un 279. maddesinde yapılan değişiklikten sonra, bazı menkul kıymetlerin değerlenmesinde de kullanılır hale gelmiştir.
Borsa rayici ölçüsü objektif ve reel bir değerleme ölçütü olup, iktisadi kıymetin değerleme günündeki gerçek (tasarruf) değerini ifade eder. Bu değerleme ölçüsünün etkin ve yaygın bir şekilde kullanılması tamamen mevcut borsaların etkinliği ve büyüklüğü ile orantılıdır.
3- Tasarruf Değeri
Tasarruf değeri, VUK’un 264. maddesinde de düzenlendiği üzere “Bir iktisadi kıymetin değerleme gününde sahibi için arz ettiği gerçek değer” olarak tanımlanabilir. Tasarruf değeri, iktisadi bir kıymetin değerleme günü itibariyle işletme için ifade ettiği değerdir.
Tasarruf değerinde kesin bir açıklık yoktur. Bir iktisadi kıymetin belli bir tarihte sahibi için arz ettiği değeri etkileyen direkt ve endirekt birçok etken vardır. Bu nedenle bir iktisadi kıymetin belli bir tarihte ifade ettiği değer kişilere göre farklılık gösterir ve değişkendir. Bu açıdan değerleme ölçüsü olarak çok belirgin bir kesinliğinden bahsetmek yanlış olacaktır. Ancak iktisadi kıymetin niteliğine göre, tasarruf değerini belirleyen bilimsel yöntemler de mevcuttur. Örneğin, vadeli ve faiz oranı belirlenmiş senetlerin belli tarihteki tasarruf değerini bilimsel yöntemle yaklaşık olarak tespit etmek mümkündür.
Ticari bilançoların hazırlanmasında özellikle ferdi işletmeler açısından (TTK md. 75) çok geniş uygulama alanı bulan tasarruf değeri değerleme ölçütünün aynı şekilde mali bilançoların hazırlanmasında ve mali kârın tespitinde uygulama alanı bulduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun nedeni, tasarruf değeri ölçütünün bilimsel ve kesin sonuç veren bir değerleme ölçütü olmayışıdır.
VUK’da tasarruf değeri, sadece alacak ve borç senetleri için kabul edilmiş değerleme ölçütüdür. Burada da tasarruf değerinin uygulaması subjektif sonuçlar doğurmayacak şekilde objektif esaslara bağlanmıştır.
4- Mukayyet (Kayıtlı) Değer
Mukayyet değer VUK’un 265. maddesinde; “Bir iktisadi kıymetin muhasebe kayıtlarında gösterilen hesap değeri” olarak tanımlanmıştır. Değerleme ölçütü olarak mukayyet değerle değerlenen iktisadi kıymetler; değeri defter ve hesap kayıtlarında bulunan ve ancak buralardan hesaplanabilecek nitelikte olan kıymetlerdir. Mukayyet değer ölçütünün kullanılması, enflasyonist etkinin fazla olduğu ekonomilerde oldukça subjektif sonuçlar doğurur. Bu da mali tablo içeriğinin muhasebe ve mali tablo ilkelerinden sapmasına neden olur.
Diğer taraftan uygulaması en kolay ve kesin sonuç veren bir değerleme ölçütüdür. Vergi kanunlarımız uyarınca mukayyet değerin değerleme ölçütü olarak kullanıldığı iktisadi kıymet sayısı fazla değildir. Kanun koyucunun değerleme ölçütü olarak mukayyet değeri vazettiği durumların bir kısmı da zaruretten kaynaklanmaktadır (İlk tesis ve taazzuv giderleri gibi).
Bu değerleme ölçütü de enflasyonist ortamlarda reel ve anlamlı sonuçlar veren bir değerleme ölçütü olmadığından, kullanılmaları halinde enflasyonist etkiyi giderici tekniklerle desteklenmesi gerekmektedir.
5- İtibari (Nominal) Değer
İtibari değer VUK’un 266. maddesinde “Her nevi senetlerle, esham ve tahvillerin üzerine yazılı olan değer” olarak tanımlanmıştır. İtibari değerin tamını yapılırken Kanunda, hangi tür iktisadi değerin bu değerleme ölçütü ile değerleneceği de düzenlenmiştir.
Değerleme ölçütü olarak nominal değerin, hem hukuk literatüründe, hem de VUK’da; her nevi senetlerle hisse senedi ve tahvillerin, ulusal paranın ve benzeri nitelikteki kıymetli evrakın değerlemesinde kullanılacağı öngörülmüştür. Nominal değer ilgili kıymetli evrakın üzerinde yazılı olan değeridir. Nominal değer kıymetli evraklar için oldukça objektif ve gerçekçi bir değerleme ölçütüdür. Vadesi geçtiği halde nakde tahvil edilememiş olan kıymetli evraklar bu ölçüt ile değerlendirildiğinde; enflasyonist etki, değerleme bedeline yansımayabilmektedir. Bu gibi durumlarda telafi edici tekniklerle desteklenme ihtiyacı ortaya çıkar.
6- Vergi Değeri
Vergi değeri VUK’un 268. maddesinde “Bina ve arazinin Emlak Vergisi Kanunu’nun 29 uncu maddesine göre tespit edilen değeri” olarak tanımlanmıştır. VUK’da yer alan tanım fonksiyoneldir. Değerleme ölçütü tanımı hangi tür iktisadi kıymetin bu değerleme ölçütü ile değerlendirileceği hususunu da içerir. Anılan hüküm uyarınca vergi değeri rayiç bedeldir ve sadece maliyet bedeli bilinmeyen bina ve arazi bu değerleme ölçütü ile değerlenmektedir.
Vergi değeri yalnızca vergi hukukunda kullanılan bir değerleme ölçütüdür.
7- Rayiç Bedel
VUK’un Mükerrer 266. maddesi uyarınca rayiç bedel, bir iktisadi kıymetin değerleme günündeki normal alım-satın bedelidir. Bir değerleme ölçütü olarak rayiç bedel tanımı, vergi hukukumuza 2365 s. Kanunla girmiştir. Ancak vergi kanunlarınızda işletmeye dahil herhangi bir iktisadi kıymetin mutad değerleme ölçütü olarak rayiç bedel öngörülmemiştir. Bunun nedeni bu değerleme ölçütünün suistimale açık olmasıdır.
Vergi değeri değerleme ölçütünde yapılan değişiklik sonrası rayiç bedel, değerleme ölçütü olarak yalnızca maliyet bedeli bilinmeyen bina ve arazinin değerlemesinde kullanılmaktadır.
Rayiç bedel, değerleme ölçütü olarak objektif esasa dayanmasına karşın uygulanmasında her zaman reel sonuçlar vermez. Ticari hayatın gerekleri olarak mübadele piyasasına yansıyan konjonktürel etkiler değerleme ölçütünün bünyesinde etkisini gösterir. Öte yandan borsa vb. kamusal kurum piyasaların olmadığı durumlarda normal alım satım bedelinin tespitinde de birtakım farklılıklar ortaya çıkabilmektedir.
8- Emsal Bedeli Uygulaması
Emsal bedeli vergi hukukunda güvenlik müessesesi niteliğinde bir değerleme ölçütüdür. VUK’un 267. maddesi uyarınca emsal bedel; “Gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir.”
Emsal bedeli değerleme ölçütü, değerlemeye konu malın emsali olan bir malın (misli malların) değerleme günündeki normal alım-satım bedelinin kıyaslanması suretiyle değerlemeye konu malın değerinin saptanması için kullanılır.
Emsal bedeli ölçütü vergi hukukunda çokça kullanılan bir değerleme ölçütüdür. Bu nedenledir ki emsal bedeli uygulanmasında zaman zaman ihtilaflar oluşmuştur. Bu ihtilaflar genellikle iki şekilde ortaya çıkmaktadır;
- Emsal bedeli ölçütünün hangi hallerde uygulanacağı,
- Ölçütün uygulanmasında VUK’un 267. maddesinin hangi sırasının uygulanacağı.
Emsal bedelin hangi hallerde uygulanabileceğini madde metninden çıkartmak mümkündür. Birinci olarak emsal bedeli, gerçek değeri belli olmayan veya bilinmeyen mallara uygulanabilir. Değeri bilinen bir iktisadi kıymetin değerlemesinde bu ölçü kullanılamaz.
Emsal bedeli uygulamasını gerektiren ikinci neden, iktisadi kıymetin gerçek değerinin doğru olarak tespit edilememesidir. İktisadi kıymetin gerçek değerinin başka bir değerleme ölçüsü ile bulunabildiği durumlarda, emsal bedeli ile değerleme yapılamayacaktır. Örneğin, üstüpü ve deşelerin değerlemesinde olduğu gibi iktisadi kıymetin bedeli emsal bedel dışında bir değerleme ölçüsü ile tespit edilemiyorsa bu değerleme ölçüsü kullanılacaktır.
Emsal bedelinin değerleme ölçüsü olarak kullanılmasına ilişkin VUK’un 289. maddesinde; “Bu bölümde yazılı olmayan veyahut yazılı olup da kendi ölçüleriyle değerlenmesine imkan bulunmayan iktisadi kıymetlerden bina ve arazi vergi değeriyle, diğerleri, varsa borsa rayici, yoksa mukayyet değerleri, o da yoksa emsal bedelleriyle değerlenir.” hükmü yer almaktadır.
Değeri düşen mallar dışında kalan iktisadi kıymetlerin emsal bedel ile değerlenebilmesi için VUK’un 289. maddesi gereğince, borsa rayici ve mukayyet değerlerinin bulunmaması gerekmektedir.
Özet olarak, işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin emsal bedeli ölçütü ile değerlendirilebilmesi için öncelikle değerlemeye konu kıymetin gerçek değerinin olmaması, bilinememesi veyahut doğru olarak belirlenememesi (malın borsa rayicinin ve mukayyet değerinin bulunamaması) gerekmektedir.
- Emsal Bedeli Uygulamasında Sıra
Emsal bedeli uygulaması VUK’un 267. maddesi uyarınca üç sıra çerçevesinde yapılır:
Birinci sıra ortalama fiyat esasıdır. “Aynı cins ve nevideki mallardan sıra ile değerlemenin yapılacağı ayda veya bir evvelki veya bir daha evvelki aylarda satış yapılmışsa, emsal bedeli bu satışların miktar ve tutarına göre mükellef tarafından çıkarılacak olan ortalama satış fiyatı ile hesaplanır. Bu esasın uygulanması için, aylık satış miktarının, emsal bedeli tayin olunacak her bir malın miktarına nazaran %25’ten az olmaması şarttır.” (VUK md. 267/1)
Örneğin, 31 Aralık gününde mevcut 1 ton imalat artığının emsal bedeli ile değerleneceğini düşünelim. Aralık ayında bu tür artıklardan 250 kg üzerinde satış varsa, değerleme konusu artıklar Aralık ayı satış fiyatı ortalaması ile değerlenecektir, 250 kg’ın altında satış olması halinde, Kasım ayında aynı miktarın üzerinde satış olup olmadığına bakılır, olması halinde Kasım ayı ortalama satış fiyatı esas alınır, Kasım ayında da asgari 250 kg. satış yoksa son olarak Ekim ayına bakılır ve bu ayda asgari 250 kg. satış olması halinde, Ekim ayı ortalama satış fiyatı esas alınır. Bu miktarda satış yoksa, bu sıraya göre değerleme yapılamaz.
Emsali alınacak malın satışında aranan asgari %25’lik miktar aylıktır. Bu nedenle her üç ayın toplam satış miktarının %25’i geçmesi ile, bu usulle değerleme için gerekli şart gerçekleşmiş olmamaktadır. Böylece, üç ayda da istenilen miktarda satış yoksa; birinci sıra olan ortalama satış fiyatı esasının, emsal bedelinin tespitinde uygulanması mümkün olmayacaktır. Bu durumda ikinci sıraya geçmek gerekmektedir.
İkinci sıra maliyet bedeli esasıdır. “Emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, bu takdirde mükellef, bu maliyet bedeline, toptan satışlar için %5, perakende satışlar için %10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli eder.” (VUK md. 267/2)
Bu usulde emsal bedeli, değerlenecek olan malın maliyet bedeline oranla tespit edilir. Bir malın kıymeti bilinmemekle birlikte, maliyet bedeli bilinir veya maliyet bedelinin hesaplanması mümkün olursa mal kıymeti, maliyetten yola çıkılarak tespit edilebilecektir. Bu esasa göre maliyet bedellerine toptan veya perakende satış olmasına göre %5 veya %10 ekleme yapmak suretiyle emsal bedeli bulunur.
Yukarıda açıklanan birinci ve ikinci sıralardaki usullere göre emsal bedeli bizzat mükellefler tarafından hesaplanır. Emsal bedelinin bu usullere göre de tespitinin mümkün olmaması halinde ise; artık emsal bedeli takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir.
Üçüncü sıra takdir esasıdır. “Yukarıda yazılı esaslara göre belli edilmeyen emsal bedelleri ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir...” (VUK md. 267/3)
Takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri dikkate alınmak suretiyle yapılır. Takdir edilen bedellere mükellef itiraz edebilir. Ayrıca yukarıdaki esaslarla mukayyet olmaksızın kaza mercilerinin re’sen biçtikleri değerler ile zirai kazanç ölçülerini tespit eden kararnamelerde yer alan tutarlar emsal bedeli yerine geçer.
Özetle, işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin değerlemesinde, emsal bedeli tespitinde prensip olarak VUK’un 267. maddesindeki esaslara ve sıraya uyulur. İlk iki sıraya göre tespit bizzat ödevli tarafından, üçüncü sıraya göre ise takdir komisyonu tarafından yapılır.
VUK’da yer alan bu değerleme ölçülerine ek olarak; ticari hayatta etkin ve bilimsel olarak uygulanmasa da “İkame Değeri”, “Alış Bedeli”, “Satış Bedeli” ve “Verim Değeri” gibi değerleme ölçüleri de vardır.
Alış bedeli bir malın yalnızca alış bedelini, satış bedeli de bir malın sadece satış bedelini ifade eder. Bu değerleme ölçüleri alış ve satış bedellerinin yalın halini esas alır.
İkame (yerine koyma) değeri; değerlemeye konu bir iktisadi kıymetin değerleme gününde yeniden edinilmesi halinde işletme için ortaya çıkacak maliyet bedelini ifade etmektedir. Bu tanıma, ikame değeri ölçütünün maliyet bedeli ve cari (piyasa) değeri ölçütlerinden farklı olduğu hususunun da eklenmesi uygundur.
Verim değeri de değerlemeye konu iktisadi kıymetin verimi, diğer bir deyimle artı değerinin kapitalize edilmesi ile bulunan bir değerleme ölçütüdür.

Saturday, March 10, 2007

KÂR DAĞITIMININ VERGİLENDİRİLMESİ

Gerçek kişilere kâr dağıtımı Gelir vergisi tevkifatına tabidir. 23 Temmuz 2006 tarih ve 26237 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2006/10731 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kâr paylarında % 10 oranındaki tevkifat % 15 e yükseltilmiştir.

- Vergi kesintisinin zamanı:

Zaman zaman genel kurulca kâr dağıtım kararı alınır, ancak fili kâr dağıtımının yapılması zaman alabilir. Vergi kesintisi (stopaj) kâr dağıtım kararının alındığı dönemde beyan edilmelidir.

Kâr payı, elde eden gerçek kişi açısından Gelir Vergisi Kanunu’na göre menkul sermaye iradıdır ve belirli tutarı aştığı takdirde beyana tabidir.

KÂR DAĞITIMININ AŞAMALARI

Kâr dağıtımı cari dönem kârından yapılacaksa;(1 ve 2 aşamalar )
Aşama 1- Tekdüzen muhasebe sistemi ve genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine göre Dönem Kârı bulunur.

Aşama 2- Dönem kârına;
a- Vergi kanunlarına göre gider kabul edilmeyen ödemeler eklenir,
b- Vergi kanunlarına göre istisna edilen gelirler düşülür,
mali kâr bulunur.

Aşama 3- Mali kârdan ödenecek vergi ve yasal yükümlülükler karşılığı ayrılarak dönem net kârı tespit edilir.
- Kâr dağıtımı dönem net kârından yapılabileceği gibi, geçmiş dönem kârları ve serbest yedek akçelerden de yapılabilir.
Aşama 4- Birinci Tertip Yedek Akçe; Ayrılması zorunludur. Yıllık kârın % 5 i oranında , ödenmiş sermayenin % 20 sine ulaşıncaya dek ayrılır.
Ticaret yasasında ve şirket ana sözleşmesinde belirtilmiş yedek akçeler ayrılmadan kâr dağıtımı yapılması mümkün değildir.
Aşama 5 - Ortaklara Birinci Temettü
Birinci tertip yedek akçe ayrıldıktan sonra yasa, şirket ana sözleşmesi ve genel kurul kararları uyarınca kâr dağıtımına devam edilmelidir.

İkinci tertip yedek akçe için yasa;
Mevcut TTK “safi kârdan birinci fıkrada yazılı yedek akçelerden başka pay sahipleri için % 5 kâr payı ayrıldıktan sonra, pay sahipleriyle kâra iştirak eden diğer kimselere dağıtılması kararlaştırılmış olan kısmın onda biridir”

Ortaklara dağıtılacak birinci temettü için yukarıda geçen ifadede % 5 in matrahı nedir. Yani pay sahiplerine birinci temettü hangi tutar üzerinden dağıtılacaktır.
Konu hakkında iki görüş vardır. Birincisi ortaklara birinci temettü dağıtılacak kâr üzerinden hesaplanır. İkinci görüş ise ödenmiş sermaye tutarı üzerinden hesaplanır.
TTK nın Kanuni Yedek Akçeler ile ilgili maddesinde, ölçüt ödenmiş sermaye olduğuna göre dağıtılacak birinci temettü içinde ödenmiş sermayenin matrah teşkil edeceği kanısındayız.
Yine; Birinci temettü, pay sahibinin şirkete koymuş olduğu sermaye için garanti edilmiş bir unsur olduğuna göre birinci temettünün ödenmiş sermaye üzerinden hesaplanması gereklidir.
6- Personele Temettü; Genel Kurulda çalışan personele temettü dağıtılmasına karar verilebilir.
7- Yönetim Kuruluna Temettü; Net kâr üzerinden, kanuni yedek akçe ve pay sahiplerine ödenmiş sermaye tutarının en az % 5 i veya daha yüksek bir tutarda kâr payı ayrıldıktan sonra dağıtılabilir. Yönetim kuruluna temettü dağıtabilmek için şirket ana sözleşmesinde açık bir hüküm bulunması veya genel kurulda karar almak zorunludur.
8- Ortaklara ikinci Temettü; Birinci temettü kâr dağıtımı yapılması halinde yasa ile dağıtılması ön görülmüş temel kâr payıdır. Ancak ikinci temettü genel kurul kararına veya ana sözleşmeye göre dağıtılır.
İkinci Tertip Yedek Akçe; İkinci temettü dağıtılmadan önce ikinci tertip yedek akçe ayrılması zorunludur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere TTK;
Mevcut TTK “safi kârdan birinci fıkrada yazılı yedek akçelerden başka pay sahipleri için % 5 kâr payı ayrıldıktan sonra, pay sahipleriyle kâra iştirak eden diğer kimselere dağıtılması kararlaştırılmış olan kısmın onda biridir”
Birinci tertip yedek akçe ve birinci temettü tutarı ikinci temettünün matrahına girmemektedir. Yani ikinci tertip yedek akçe ayrılırken bunlardan sonra kalan tutar dikkate alınmalıdır.

"Dağıtılacak toplam tutarın onda biridir" ifadesinden ne sonuç çıkmaktadır. Konu hakkında iki görüş vardır.
a- Dağıtılması gereken tutarın 1/10’udur.
b- Dağıtılması gereken tutarın, kâr ile arasındaki orantı 1/10’dur.
Örneğin 2 Temettü Matrahı 110 YTL ise. A seçeneğine göre ikinci temettü 11 YTL be seçeneğine göre ise 10 YTL’dir.
Uygulamada ikinci görüş ağırlık kazanmıştır.

Yukarıda belirtilenler dışında ana sözleşme hükümleriyle ve genel kurul kararıyla şirketlerde başka adlar altında yedek akçeler ayrılması ve bunların harcanma koşulları mümkündür.

KAR DAĞITIMI- tanımı ve kapsamı

Şirketlerin kâr dağıtım politikaları
-Türk Ticaret Kanunu,
-Vergi Kanunları,
-Ana Sözleşme,
-(tabi ise)Sermaye Piyasası Kanunu hükümleri
-Genel Kurullarda alınan kararlara göre yürütülür.

Kâr payı ancak dönem net kârından (safi kârdan) ve serbest yedek akçelerden dağıtılabilir.
Kâr dağıtımına karar verme mercii şirket genel kuruludur.


Bu kapsamda şirketler;
- Dönem net kârından
- Önceki dönemlerde elde edilmiş kârlardan
- Serbest yedek akçelerden
kâr payı dağıtabilirler.

- KÂR DAĞITIMI MATRAHI
TTK da kâr dağıtımı ile ilgili olarak safi kâr ifadesi yeralır, ancak kanunda safi kâr tanımlanmamıştır, uygulamada da görüş birliği yoktur.
- Şirketler dönemi kâr ile kapatırlar ise ilke olarakvergi öderler,
- Şirketler geçmiş yıl(ları) zararla kapatmış olabilirler, bu durumda beş yıllık süre içinde zarar mahsubu yapabilirler.
- Şirketlerin elde ettikleri kârdan ayırmak zorunda oldukları Yedek Akçeler vardır.
Yukarıda sayılan unsurları göz önüne alacak olursak; Safi kârın tanımı için üç ayrı görüş vardır.
- Dönem bilanço kârından, vergi ve yasal yükümlülüklerin çıkarılması sonucu kalan tutar
- Dönem kârından, vergi ve yasal yükümlülüklerle geçmiş yıl zarar(lar)ının toplamı nın çıkarılması suretiyle bulunan tutar
- Dönem kârından, vergi ve yasal yükümlükler karşılığı, geçmiş yıl zararları ve ayrılması zorunlu yedek akçelerin toplamının çıkarılması suretiyle bulunan tutardır
Taslak halindeki TTK kanun metninde safi kâr ifadesi yerine dönem net kârı ifadesi kullanılmıştır.
Ancak uygulamada bizimde içerisinde olduğumuz ağırlıklı basan görüş;

Dağıtılabilir kâr = (dönem kârından) – ,(vergi ve yasal yükümlülükler ile + geçmiş yıl zararları + ve ayrılması zorunlu yedek akçelerin) toplamının çıkartılması suretiyle tespit edilir.

- ENFLASYON DÜZELTMESİ SONRASI ÇIKAN GEÇMİŞ YIL KÂRLARININ DURUMU
2003 ve 2004 yılı mali tablolarında enflasyon düzeltmesi yapılmış idi. 2003 yılı Enflasyon düzeltmesi sonrası kümülatif olarak geçmiş yıllar kârı veya geçmiş yıllar zararı ortaya çıkmıştı.
Enflasyon düzeltmesiyle ortaya çıkan geçmiş yıllar kârı vergiye tabi tutulmamış, geçmiş yıllar zararı ise vergi matrahından düşülmemişti. 2004 Yılı enflasyon düzeltmesinde ise çıkan enflasyon kâr veya zararı dönem kârı ile ilişkilendirilmişti.

Kâr dağıtımı söz konusu olduğunda karşımıza iki soru çıkmaktadır.
a- Enflasyon düzeltmesi ile ortaya çıkan geçmiş yıllar kârının dağıtımı mümkün müdür?
b- Kâr dağıtımı yaparken, cari kârdan enflasyon düzeltmesi zararları düşülerek mi dağıtım yapılmalıdır?
24.03.2005 tarihli 17 numaralı Vergi usul kanunu sirküleri aşağıdaki gibidir;
A- 31.12.2003 TARİHLİ BİLANÇONUN DÜZELTİLMESİ SONUCU OLUŞAN GEÇMİŞ YILLAR KÂR VEYA ZARARI
31.12.2003 tarihli bilançonun düzeltilmesi sonucu oluşan geçmiş yıllar kâr veya zararları, kaydedildiği Geçmiş Yıllar Kâr/Zararları Hesabının alt hesabında izlenmeye devam edilecek ve sonraki dönemlerde Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi ve 338 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde yer alan esaslara göre düzeltme işlemine tabi tutulacaktır.
Vergi Usul Kanunu’nun 5228 sayılı Kanunla değişik geçici 25. maddesinin (g) bendi ile mükerrer 298. maddesinin (A) fıkrasının (5) numaralı bendinde yer alan hükme istinaden, öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları, düzeltme sonucu oluşan söz konusu geçmiş yıl zararlarına mahsup veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilecek ve bu işlemler kâr dağıtımı sayılmayacaktır.
B- KÂR DAĞITIMI
Vergi Usul Kanunu’nun geçici 25. maddesinin (f) bendinde, 2003 yılı hesap dönemine ait beyannamede yer alan indirilemeyen geçmiş yıl malî zararları ile carî dönem malî zararlarının matrahın tespitinde mukayyet değerleri ile dikkate alınacağı belirtilmiştir.
2003 yılı hesap dönemine ait düzeltme öncesi geçmiş yıl ve/veya carî dönem ticari kârının bulunması ve bu tutardan 01.01.2004 tarihinden sonra kâr dağıtımı yapılmış olması halinde, kâr dağıtımı adı altında gerçekleştirilen bu neviden ödemeler, işletmeden çekilen değer olarak addedilmeyecek ancak, elde edenler açısından vergiye tabi gelir olarak dikkate alınacaktır.
2003 yılı hesap dönemine ait düzeltme öncesi geçmiş yıl ve/veya carî dönem ticari zararının bulunması ve düzeltme sonrasında geçmiş yıl kârı oluşması halinde, söz konusu geçmiş yıl kârı vergiye tabi tutulmayacak, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde vergiye tabi olacaktır. Düzeltme sonucu bulunan geçmiş yıl kârının kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilmesi mümkün olup, bu işlem kâr dağıtımı sayılmayacaktır.
İlgili sirkülere göre;
a- Öz sermaye kalemlerine ilişkin enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararların mahsup veya sermayeye ilave edilebilir.
b- Düzeltme sonucu ortaya çıkan geçmiş yıl kâr(ları)nın sermayeye ilavesi mümkündür
c- Düzeltme sonucu ortaya çıkan geçmiş yıl kâr(ları) başka bir hesaba nakledilirse, işletmeden çekilirse bu tutar vergiye tabi tutulacaktır.
Yani enflasyon düzeltmesi suretiyle ortaya çıkan geçmiş yıl kârlarının dağıtımı mümkün değildir.
Burada şunu da belirtmeliyiz ki 2003 ve 2004 yılı enflasyon düzeltmesi farklı sonuçlar doğurmaktadır. 2003 yılı enflasyon düzeltmesiyle geçmişten bu güne mali tabloların realize edilmiş, düzeltme sonuçları direkt olarak vergi matrahıyla ilişkilendirilmemiştir. 2004 yılı düzeltmesi ise dönem kârı ve vergi matrahıyla direkt ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla henüz bir açıklama olmamasına karşın dönem kâr veya zararında 2004 yılında ortaya çıkan artış ve azalışlar kâr dağıtımında dikkate alınmalıdır.

Monday, March 5, 2007

Kurumlar Vergisinde Matrahın Tespiti

Ticari Kazanç ve Safi Kurum Kazancı

Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safî kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticarî kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır.

Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir;
2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanunu'nun değerlemeye ait hükümlerine ve Gelir Vergisi kanununun ticari kazancın tespitinde indirilecek giderlere ilişkin hükümlerine uyulur.

A - İNDİRİLECEK GİDERLER

1- İndirilecek giderler (GVK Md. 40 )



Gelir Vergisi Kanunu’nun 40 . maddesi uyarınca safi kazancın tespit edilmesi için, aşağıdaki giderlerin indirilmesi kabul edilir:
1. Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler; (İhracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan mükellefler, bu bentte yazılı giderlere ilaveten bu faaliyetlerden döviz olarak elde ettikleri hâsılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları giderleri de indirebilirler.)
2. Hizmetli ve işçilerin iş yerinde veya iş yerinin müştemilatında iaşe ve ibate giderleri, tedavi ve ilaç giderleri, sigorta primleri ve emekli aidatı (Bu primlerin ve aidatın istirdat edilmemek üzere Türkiye'de kain sigorta şirketlerine veya emekli ve yardım sandıklarına ödenmiş olması ve emekli ve yardım sandıklarının tüzel kişiliği haiz bulunmaları şartiyle), 27'nci maddede yazılı giyim giderleri;
3. İşle ilgili olmak şartiyle, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar;
4. İşle ilgili ve yapılan işin ehemmiyeti ve genişliği ile mütenasip seyahat ve ikamet giderleri (Seyahat maksadının gerektirdiği süreyle sınırlı );
5. Kiralama yoluyla edinilen veya işletmeye dahil olan ve işte kullanılan taşıtların giderleri
6. İşletme ile ilgili olmak şartıyla; bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçlar;
7. Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanlar.
8. İşverenlerce, Sendikalar Kanunu hükümlerine göre sendikalara ödenen aidatlar (şu kadar ki; ödenen aidatın bir aylık tutarı, işyerinde işçilere ödenen çıplak ücretin bir günlük toplamını aşamaz).
9. İşverenler tarafından ücretliler adına bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı payları. (Gerek işverenler gerekse ücretliler tarafından bireysel emeklilik sistemine ödenen ve vergi matrahının tespitinde dikkate alınan katkı paylarının toplamı bu Kanunun 63 üncü maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde belirlenen oran ve haddi aşamaz.)
10. Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara Maliye Bakanlığınca belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak(***) maddelerinin maliyet bedeli.



2- KVK Md. 8 uyarınca İndirilebilecek Giderler:



Kurum kazancının tespitinde, mükellefler aşağıdaki giderleri de ayrıca hasılattan indirebilirler:
a) Menkul kıymet ihraç giderleri.
b) Kuruluş ve örgütlenme giderleri.
c) Genel kurul toplantıları için yapılan giderler ile birleşme, devir, bölünme, fesih ve tasfiye giderleri.
ç) Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde komandite ortağın kâr payı.
d) Katılım bankalarınca katılma hesabı karşılığında ödenen kâr payları.
e) Sigorta ve reasürans şirketlerinde bilânço gününde hükmü devam eden sigorta sözleşmelerine ait olup, aşağıda belirtilen teknik karşılıklar;
1) Muallak hasar ve tazminat karşılıkları; tahakkuk etmiş ve hesaben tespit edilmiş hasar ve tazminat bedelleri veya bu hesap yapılmamışsa hasar ve tazminatın ve bunlarla ilgili tüm masrafların tahmini değerleri ile gerçekleşmiş, ancak rapor edilmemiş hasar ve tazminat bedelleri ve bunlara ilişkin masraflardan, reasürör payı düşüldükten sonra kalan tutar ile saklama payına isabet eden muallak hasar karşılığı yeterlilik farklarından oluşur.
2) Kazanılmamış prim karşılıkları; yürürlükte bulunan sigorta sözleşmeleri için tahakkuk etmiş primlerden, komisyonlar düşüldükten sonra kalan tutarın gün esasına göre bilânço gününden sonraya sarkan kısmından, aynı esasa göre hesaplanan reasürör payının düşülmesinden sonra kalan tutardır. Ancak bu tutar, nakliyat emtia sigortalarında, yıllık primin komisyon düşüldükten sonraki tutarından şirketlerin kendi saklama paylarında kalanının % 25'ini geçemez. Kazanılmamış prim karşılığının gün esasına göre hesaplanması mümkün olmayan reasürans ve retrosesyon işlemlerinde 1/8 yöntemi uygulanabilir.
3) Hayat sigortalarında matematik karşılıklar, her sözleşme üzerinden ayrı ayrı hesaplanır. Karşılıkların, gelirleri vergiden istisna edilmiş olan menkul kıymetlere yatırılan kısmına ait faiz ve kâr payları, giderler arasında gösterilemez.
4) Deprem hasar karşılıkları; yangın ve mühendislik sigorta branşlarında verilen deprem teminatı karşılığında alınan ve şirketlerin kendi saklama paylarında kalan primlerin 21/12/1959 tarihli ve 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununun 25 inci maddesi uyarınca hesaplanan kısmı ile önceki hesap dönemlerinde ayrılan karşılıkların yatırıldığı fonların gelirleri toplamından oluşur. Deprem hasar karşılığı hesabına intikal ettirilen primler, bu Kanunun uygulamasında kazanılmamış prim karşılığı hesaplamasına konu edilmez.5) Bir bilânço döneminde ayrılan sigorta teknik karşılıkları, ertesi bilânço döneminde aynen kâra eklenir.










3- Diğer indirimler (KVK Md.10)




(1) Kurumlar vergisi matrahının tespitinde; kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından sırasıyla aşağıdaki indirimler yapılır:
a) Mükelleflerin, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri münhasıran yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma ve geliştirme harcamaları tutarının % 40'ı oranında hesaplanacak "Ar-Ge indirimi".
Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan giderlerden ve tamamen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tâbi iktisadî kıymetler için hesaplanan amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden Ar-Ge indirimi hesaplanmaz. Matrahın yetersiz olması nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devreder. Ar-Ge indiriminden yararlanılacak harcamaların kapsamını ve uygulamadan yararlanılabilmesi için gerekli belgeler ile usûlleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
b) Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Hakkında Kanun ile Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamında yapılan sponsorluk harcamalarının sözü edilen kanunlar uyarınca tespit edilen amatör spor dalları için tamamı, profesyonel spor dalları için % 50'si.
c) Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum kazancının % 5'ine kadar olan kısmı.
ç) (c) bendinde sayılan kamu kurum ve kuruluşlarına bağışlanan okul, sağlık tesisi, 100 yatak (kalkınmada öncelikli yörelerde 50 yatak) kapasitesinden az olmamak kaydıyla öğrenci yurdu ile çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi ve bakım ve rehabilitasyon merkezi inşası dolayısıyla yapılan harcamalar veya bu tesislerin inşası için bu kuruluşlara yapılan her türlü bağış ve yardımlar ile mevcut tesislerin faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için yapılan her türlü nakdî ve aynî bağış ve yardımların tamamı.
d) Genel ve özel bütçeli kamu idareleri, il özel idareleri, belediyeler ve köyler, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan veya Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen ya da desteklenmesi uygun görülen;
1) Kültür ve sanat faaliyetlerine ilişkin ticarî olmayan ulusal veya uluslararası organizasyonların gerçekleştirilmesine,
2) Ülkemizin uygarlık birikiminin kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı, mimarîsi ve somut olmayan kültürel mirası ile ilgili veya ülke tanıtımına yönelik kitap, katalog, broşür, film, kaset, CD ve DVD gibi manyetik, elektronik ve bilişim teknolojisi yoluyla üretilenler de dahil olmak üzere görsel, işitsel veya basılı materyallerin hazırlanması, bunlarla ilgili derleme ve araştırmaların yayınlanması, yurt içinde ve yurt dışında dağıtımı ve tanıtımının sağlanmasına,
3) Yazma ve nadir eserlerin korunması ve elektronik ortama aktarılması ile bu eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılmasına,
4) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı, yaşatılması, rölöve, restorasyon, restitüsyon projeleri yapılması ve nakil işlerine,
5) Kurtarma kazıları, bilimsel kazı çalışmaları ve yüzey araştırmalarına,
6) Yurt dışındaki taşınmaz Türk kültür varlıklarının yerinde korunması veya ülkemize ait kültür varlıklarının Türkiye'ye getirilmesi çalışmalarına,
7) Kültür envanterinin oluşturulması çalışmalarına,
8) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamındaki taşınır kültür varlıkları ile güzel sanatlar, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki ürün ve eserlerin Kültür ve Turizm Bakanlığı koleksiyonuna kazandırılması ve güvenliklerinin sağlanmasına,
9) Somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel el sanatları alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı, her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film yapımına,
10) Kütüphane, müze, sanat galerisi ve kültür merkezi ile sinema, tiyatro, opera, bale ve konser gibi kültür ve sanat faaliyetlerinin sergilendiği tesislerin yapımı, onarımı veya modernizasyon çalışmalarına,
ilişkin harcamalar ile makbuz karşılığı yapılan bağış ve yardımların % 100'ü. Bakanlar Kurulu, bölgeler ve faaliyet türleri itibarıyla bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya kanunî seviyesine kadar getirmeye yetkilidir.
e) Bakanlar Kurulunca yardım kararı alınan doğal afetler dolayısıyla Başbakanlık aracılığı ile makbuz karşılığı yapılan aynî ve nakdî bağışların tamamı.
(2) Bağış ve yardımların nakden yapılmaması halinde, bağışlanan veya yardımın konusunu oluşturan mal veya hakkın maliyet bedeli veya kayıtlı değeri, bu değer mevcut değilse Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre takdir komisyonlarınca tespit edilecek değeri esas alınır.

4 - Zarar mahsubu (KVK Md. 9)
Kurumlar vergisi matrahının tespitinde, kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek şartıyla aşağıda belirtilen zararlar indirim konusu yapılır:
a) Beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararlar.
Kanunun 20 nci maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde devralınan kurumların devir tarihi itibarıyla öz sermaye tutarını geçmeyen zararları ile 20 nci maddenin ikinci fıkrası kapsamında gerçekleştirilen tam bölünme işlemi sonucu bölünen kurumdaki öz sermayesinin devralınan tutarını geçmeyen ve devralınan kıymetle orantılı zararların indirilmesinde aşağıdaki şartlar ayrıca aranır:
1) Son beş yıla ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin kanunî süresinde verilmiş olması.
2) Devralınan kurumun faaliyetine devir veya bölünmenin meydana geldiği hesap döneminden itibaren en az beş yıl süreyle devam edilmesi.
Bu şartların ihlâli halinde, zarar mahsupları nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı doğmuş sayılır.
b) Türkiye'de kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili olanlar hariç olmak üzere, beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla yurt dışı faaliyetlerden doğan zararlar;
1) Faaliyette bulunulan ülkenin vergi kanunlarına göre beyan edilen vergi matrahlarının zarar dahil, her yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisi verilen kuruluşlarca rapora bağlanması,
2) Bu raporun aslı ile tercüme edilmiş bir örneğinin Türkiye'deki ilgili vergi dairesine ibrazı,
halinde indirim konusu yapılır.
Denetim kuruluşlarınca hazırlanacak raporun ekinde yer alan vergi beyanlarının, bilânço ve gelir tablosunun, o ülkedeki yetkili malî makamlarca onaylanması zorunludur. Faaliyette bulunulan ülkede denetim kuruluşu olmaması halinde, her yıla ait vergi beyannamesinin, o ülke yetkili makamlarından alınan birer örneğinin mahallindeki Türk elçilik ve konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine ibrazı yeterlidir.
Türkiye'de indirim konusu yapılan yurt dışı zararın, ilgili ülkede de mahsup edilmesi veya gider yazılması halinde, Türkiye'deki beyannameye dahil edilecek yurt dışı kazanç, mahsup veya gider yazılmadan önceki tutardır.






B - KABUL EDİLMEYEN İNDİRİMLER

1 - Kabul edilmeyen indirimler (GVK Md.41)

GVK Md.41 uyarınca aşağıda yazılı ödemelerin gider olarak indirilmesi kabul olunmaz.

1. Teşebbüs sahibi ile eşinin ve çocuklarının işletmeden çektikleri paralar veya aynen aldıkları sair değerler (Aynen alınan değerler emsal bedeli ile değerlenerek teşebbüs sahibinin çektiklerine ilave olunur.)
2. Teşebbüs sahibinin kendisine, eşine, küçük çocuklarına işletmeden ödenen aylıklar, ücretler, ikramiyeler, komisyonlar ve tazminatlar;
3. Teşebbüs sahibinin işletmeye koyduğu sermaye için yürütülecek faizler;
4. Teşebbüs sahibinin, eşinin ve küçük çocuklarının işletmede cari hesap veya diğer şekillerdeki alacakları üzerinden yürütülecek faizler;
5. Her türlü para cezaları ve vergi cezaları ile teşebbüs sahibinin suçlarından doğan tazminatlar (Akitlerde ceza şartı olarak derpiş edilen tazminatlar, cezai mahiyette tazminat sayılmaz.)
6. Her türlü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklâm giderlerinin % 50'si (90/1081 sayılı B.K.K. ile (0) sıfır) (Bakanlar Kurulu, bu oranı % 100'e kadar artırmaya, sıfıra kadar indirmeye yetkilidir).
7. Kiralama yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı olan yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu deniz, uçak ve helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili olmayanların giderleri ile amortismanları;
8. Basın yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve televizyon yayınlarından doğacak maddî ve manevî zararlardan dolayı ödenen tazminat giderleri.

2 - Kabul edilmeyen indirimler (KVK Md.11)


11

(1) Kurum kazancının tespitinde aşağıdaki indirimlerin yapılması kabul edilmez:

a) Öz sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizler.
b) Örtülü sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz, kur farkları ve benzeri giderler.
c) Transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazançlar.
ç) Her ne şekilde ve ne isimle olursa olsun ayrılan yedek akçeler (Türk Ticaret Kanununa, kurumların kuruluş kanunlarına, tüzüklerine, ana statülerine veya sözleşmelerine göre safî kazançlardan ayırdıkları tüm yedek akçeler ile Bankacılık Kanununa göre bankaların ayırdıkları genel karşılıklar dahil).
d) Kurumlar vergisi ve her türlü para cezaları, vergi cezaları, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizleri.
e) Kanunlarla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak tespit edilen hadler saklı kalmak kaydıyla, menkul kıymetlerin itibarî değerlerinin altında ihracından doğan zararlar ile bu menkul kıymetlere ilişkin olarak ödenen komisyonlar ve benzeri her türlü giderler.
f) Kiralama yoluyla edinilen veya işletmede kayıtlı olan; yat, kotra, tekne, sürat teknesi gibi motorlu deniz taşıtları ile uçak, helikopter gibi hava taşıtlarından işletmenin esas faaliyet konusu ile ilgili olmayanların giderleri ve amortismanları.
g) Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddî ve manevî zarar tazminat giderleri.
h) Basın yoluyla işlenen fiillerden veya radyo ve televizyon yayınlarından doğacak maddî ve manevî zararlardan dolayı ödenen tazminat giderleri.
ı) Her türlü alkol ve alkollü içkiler ile tütün ve tütün mamullerine ait ilan ve reklam giderlerinin % 50'si. Bakanlar Kurulu bu oranı % 100'e kadar artırmaya veya sıfıra kadar indirmeye yetkilidir.
















Örtülü sermaye (KVK Md.12)



(1) Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır.
(2) Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.
(3) Bu maddenin uygulanmasında;
a) Ortakla ilişkili kişi, ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu,
b) Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade eder.
(4) Kurumların İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisselerinin edinilmesi durumunda, söz konusu hisse nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılanlardan temin edilen borçlanmalarda en az % 10 ortaklık payı aranır.
(5) Yukarıda belirtilen oranlar, borç veren ortaklar ve ortakların ilişkide bulunduğu kişiler için topluca dikkate alınır.
(6) Aşağıda sayılan borçlanmalar örtülü sermaye sayılmaz:
a) Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayrinakdî teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar.
b) Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.
c) 5411 sayılı Bankacılık Kanununa göre faaliyette bulunan bankalar tarafından yapılan borçlanmalar.
ç) 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu kapsamında faaliyet gösteren finansal kiralama şirketleri, 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında faaliyet gösteren finansman ve faktoring şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının bu faaliyetleriyle ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.
(7) Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Örtülü kazanç dağıtımı (KVK Md.13)


13

(1) Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılır. Alım, satım, imalat ve inşaat işlemleri, kiralama ve kiraya verme işlemleri, ödünç para alınması ve verilmesi, ikramiye, ücret ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler her hal ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.
(2) İlişkili kişi; kurumların kendi ortakları, kurumların veya ortaklarının ilgili bulunduğu gerçek kişi veya kurum ile idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunduğu ya da nüfuzu altında bulundurduğu gerçek kişi veya kurumları ifade eder. Ortakların eşleri, ortakların veya eşlerinin üstsoy ve altsoyu ile üçüncü derece dahil yansoy hısımları ve kayın hısımları da ilişkili kişi sayılır. Kazancın elde edildiği ülke vergi sisteminin, Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme kapasitesi ile aynı düzeyde bir vergilendirme imkânı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususunun göz önünde bulundurulması suretiyle Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde veya bölgelerde bulunan kişilerle yapılmış tüm işlemler, ilişkili kişilerle yapılmış sayılır.
(3) Emsallere uygunluk ilkesi, ilişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanan fiyat veya bedelin, aralarında böyle bir ilişkinin bulunmaması durumunda oluşacak fiyat veya bedele uygun olmasını ifade eder. Emsallere uygunluk ilkesi doğrultusunda tespit edilen fiyat veya bedellere ilişkin hesaplamalara ait kayıt, cetvel ve belgelerin ispat edici kâğıtlar olarak saklanması zorunludur.
(4) Kurumlar, ilişkili kişilerle yaptığı işlemlerde uygulayacağı fiyat veya bedelleri, aşağıdaki yöntemlerden işlemin mahiyetine en uygun olanını kullanarak tespit eder:
a) Karşılaştırılabilir fiyat yöntemi: Bir mükellefin uygulayacağı emsallere uygun satış fiyatının, karşılaştırılabilir mal veya hizmet alım ya da satımında bulunan ve aralarında herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek veya tüzel kişilerin birbirleriyle yaptıkları işlemlerde uygulayacağı piyasa fiyatı ile karşılaştırılarak tespit edilmesini ifade eder.
b) Maliyet artı yöntemi: Emsallere uygun fiyatın, ilgili mal veya hizmet maliyetlerinin makul bir brüt kâr oranı kadar artırılması suretiyle hesaplanmasını ifade eder.
c) Yeniden satış fiyatı yöntemi: Emsallere uygun fiyatın, işlem konusu mal veya hizmetlerin aralarında herhangi bir şekilde ilişki bulunmayan gerçek veya tüzel kişilere yeniden satılması halinde uygulanacak fiyattan, makul bir brüt satış kârı düşülerek hesaplanmasını ifade eder.
ç) Emsallere uygun fiyata yukarıdaki yöntemlerden herhangi birisi ile ulaşma olanağı yoksa mükellef, işlemlerin mahiyetine uygun olarak kendi belirleyeceği diğer yöntemleri kullanabilir.
(5) İlişkili kişilerle yapılan mal veya hizmet alım ya da satımında uygulanacak fiyat veya bedelin tespitine ilişkin yöntemler, mükellefin talebi üzerine Maliye Bakanlığı ile anlaşılarak belirlenebilir. Bu şekilde belirlenen yöntem, üç yılı aşmamak üzere anlaşmada tespit edilen süre ve şartlar dahilinde kesinlik taşır.
(6) Tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılan kazanç, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulamasında, bu maddedeki şartların gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü kazanç dağıtan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.

Kurumlar Vergisinden İstisna kazançlara isabet eden giderler

KVK Md.5 üçüncü fıkrasında, iştirak hissesi alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesinin kabul edilmeyeceği hükmü yer almaktadır.
Kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararlar gider fazlalığından kaynaklandığı için istisna kapsamındaki faaliyetlerden doğan zararların da giderlerde olduğu gibi kurum kazancından indirilmemesi gerekir. Dolayısıyla, kurumlar vergisinden istisna edilen kazancın elde edilmesi sırasında giderler ve gider fazlalığından doğan zararlar matrahtan indirilmez.
Söz konusu hüküm Kurumlar Vergisi Kanunu ile özel kanunlarda yer alan kurumlar vergisinden müstesna kazançları kapsar. İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin giderlerin kanunen kabul edilmeyen giderler mahiyetindedir. Aynı şekilde, kurumlar vergisinden istisna edilen kazançların elde edilmesi sırasında zarar doğması halinde bu zararların da istisna kapsamı dışındaki gelirlerden indirilmemesi gerekir.
Kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlara ilişkin olarak yapılan giderler, kurumun vergiye tabi diğer kazanç tutarının tespitinde kurum kazancını azaltıcı veya kurum zararlı ise bu zararı artırıcı bir unsur olarak indirim konusu yapılamaz. Bu nedenle, bu gelirlerin elde edilmesi için yapılan giderler sadece kurumlar vergisinden istisna edilen söz konusu kazançların tespitinde indirim konusu yapılır.
Gayrimenkuller ve iştirak hisseleri satış kazancı istisnasına ilişkin olarak, gayrimenkul veya iştirak hissesi satışından kazanç doğmaması halinde, bu satışa ilişkin zararların (giderlerin) %75'i, kanunen kabul edilmeyen gider sayılacak ve kurumun diğer faaliyetlerinden indirilmesi mümkün olmayacaktır. Kalan %25'i ise gider olarak matrahın tespitinde dikkate alınabilecektir.
Örnek 1: (ABC) Limited Şirketinin 2006 yılı konfeksiyon imalâtı ve satışı faaliyetinden sağladığı hasılat tutarı 200.000.-YTL, buna ilişkin giderleri ise 120.000.-YTL olarak gerçekleşmiştir. Bu kurum, aynı yılda 100.000.-YTL serbest bölgede bulunan şubeden hasılat elde etmiş olup, bu faaliyetin elde edilmesi için 40.000.-YTL gider yapılmıştır.
Kurumun 2006 yılı hasılatının toplam tutarı............................................... 300.000.- YTL
- Konfeksiyon imalât ve satış hasılatı..................................................... 200.000.- YTL
- Serbest bölgeden elde edilen gelir....................................................... 100.000.-YTL
Giderler............................................................................................. (-) 160.000.-YTL
- Konfeksiyon imalat ve satışı ile ilgili giderler......................................... 120.000.- YTL
Serbest bölge gelirinin elde edilmesi için yapılan gid.............................. 40.000.- YTL
Ticari bilanço kârı ................................................................................ 140.000.- YTL
- Konfeksiyon imalat ve satış kârı (20.000-12.000=)............................. 80.000.-YTL
- Serbest bölge kârı (10.000-4.000=)................................................... 60.000.- YTL
İstisna kazanç indirimi (serbest bölge kazancı)....................................... (-) 60.000.- YTL
Kurumlar vergisi matrahı.......................................................................... 80.000.- YTL
Kurumlar vergisi (80.000 x %20 =) .................................... ........... 16.000.- YTL
Kurumlar vergisinden istisna olan serbest bölgeden elde edilen gelirlerin elde edilmesi için yapılan 40.000.-YTL'lik gider, bölge dışı faaliyetlerle ilişkilendirilmemiş ve kurumlar vergisine tabi diğer kazançlardan indirim konusu yapılmamıştır.
İstisna kazançlar ile diğer faaliyetlerden doğan kazançların, işletme kayıtlarında ayrımının yapılması ve istisna kazançlara ilişkin maliyet ve gider unsurlarının, diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlarla ilişkilendirilmemesi gerekir.
Diğer taraftan, teknoloji geliştirme bölgelerinde veya serbest bölgelerde faaliyet gösteren
mükelleflerin, bölgedeki istisna kapsamındaki faaliyetlerinin zararla sonuçlanması halinde, zarar tutarı "kanunen kabul edilmeyen gider" olarak dikkate alınacaktır.
Örnek 2: ODTÜ Teknoloji Geliştirme Bölgesinde faaliyet gösteren (B) A.Ş.'nin 2006 yılında bu bölgedeki istisna kapsamındaki faaliyeti 150.000.- YTL zararla sonuçlanmıştır. Bu kurumun aynı yılda bölge dışındaki faaliyetleri nedeniyle 200.000.- YTL kazancı bulunmaktadır.
Bu durumda, (B) A.Ş.'nin ödeyeceği kurumlar vergisi aşağıdaki şekilde hesaplanacaktır.
Teknoloji geliştirme bölgesi dışındaki kazancı........................ 200.000.- YTL
Teknoloji geliştirme bölgesinde oluşan zarar........................ (150.000).- YTL
Ticari bilanço kârı.............................................................. 50.000.- YTL
Kanunen kabul edilmeyen giderler......................................... 150.000.- YTL
Teknoloji geliştirme bölgesinde oluşan zarar.................... (150.000).-YTL
Kurumlar vergisi matrahı....................................................... 200.000.- YTL
- Ticari bilanço kârı............................................................. 50.000.- YTL
- Kanunen kabul edilmeyen giderler................................... 150.000.- YTL
Hesaplanan kurumlar vergisi(20.000 x %20)........... 40.000.- YTL
Örnek 3: (D) A.Ş. 11/2/2002 tarihinde aldığı ve maliyet bedeli 200.000-YTL olan gayrimenkulünü 2006 yılında 210.000.-YTL'ye satmış, bu satış esnasında tapu harcı ve diğer masraflar olmak üzere 15.000.-YTL gider yapmış bulunmaktadır. Kurumun satıştan elde ettiği kazanç, istisnadan yararlanabilecek olup, kurumun ayrıca diğer faaliyetlerinden 5.000.-YTL kazancı bulunmaktadır.
Bu durumda, D A.Ş. KV beyanı aşağıdaki şekilde olacaktır.
Gayrimenkulden elde edilen satış hasılatı ............................ 210.000.- YTL
Gayrimenkulün maliyet bedeli .......................................... (200.000).-YTL
Gayrimenkule ilişkin gider.......... ......................................... (15.000).- YTL
Ticari bilanço kârı............................. ................................. 0.- YTL
[(210.000-200.000-15.000)+5.000=]
Kanunen kabul edilmeyen giderler........................................ 11.250.- YTL
- Gayrimenkule ilişkin gider (15.000 x %75=)
İstisna kazanç(10.000 x %75=)........................................... (7.500).- YTL
Kurumlar vergisi matrahı........................................................ 3.750.- YTL
Hesaplanan kurumlar vergisi .................................................... 750.- YTL
(3.750 x%20=)

Sunday, March 4, 2007

TEKDÜZEN HESAP PLANINDA ÖZKAYNAKLAR

III- ÖZ KAYNAKLAR

50- ÖDENMİŞ SERMAYE
500-SERMAYE 501-ÖDENMEMİŞ SERMAYE(-)
52- SERMAYE YEDEKLERİ
520-HİSSE SENEDİ İHRAÇ PRİMLERİ 521-HİSSE SENEDİ İPTAL KARLARI
522-M.D.V. YENİDEN DEĞERLEME ARTIŞLARI 523-İŞTİRAKLER YENİDEN DEĞERLEME ARTIŞLARI 529-DİĞER SERMAYE YEDEKLERİ
54- KAR YEDEKLERİ
540-YASAL YEDEKLER 541-STATÜ YEDEKLERİ 542-OLAĞANÜSTÜ YEDEKLER
548-DİĞER KAR YEDEKLERİ 549-ÖZEL FONLAR
57- GEÇMİŞ YIL KARLARI
570-GEÇMİŞ YILLAR KARLARI
58- GEÇMİŞ YILLAR ZARARLARI
580-GEÇMİŞ YILLAR ZARARLARI (-)
59- DÖNEM NET KARI (ZARARI)
590-DÖNEM NET KARI 591-DÖNEM NET ZARARI (-)

TEKDÜZEN HESAP PLANI GENEL YAPISI

AKTİF
1-DÖNEN VARLIKLAR
2-DURAN VARLIKLAR
Aktif Toplamı (A)

PASİF
3-KISA VADELİ YABANCI
KAYNAKLAR
4-UZUN VADELİ YABANCI
KAYNAKLAR
Yabancı Kaynak Toplamı (B)

5-ÖZKAYNAKLAR
(C = A (-) B )

Pasif Toplamı B +C

6-GELİR TABLOSU HESAPLARI

7-MALİYET HESAPLARI

8-SERBEST HESAPLAR

9- NAZIM HESAPLAR

MALİ KAR NEREDE GÖRÜLÜR?

01.01.1994 tarihinden itibaren “Tek Düzen Hesap Planı” uygulamasına geçilmiş ve hesap planına göre tespit edilen ticari kar ile vergi mevzuatına göre tespit edilen karın farklı olabileceği belirtilmiştir. Bu nedenle muhasebe usul ve esasları dikkate alınarak düzenlenecek mali tablolarda yer alacak dönem karı (ticari kar) veya zarar ile vergiye matrah olacak kar (mali kar) veya zarar bilanço ya da gelir tablosu üzerinde giderilmez; vergiye tabi safi kazanç, mükellefler tarafından mali tablolar dışında hesaplanır.

Kurumlar vergisi mükellefleri, gelir tablosunda yer alan “Dönem Karı veya Zararı”nı Ticari Bilanço Karı veya Zararı olarak Kurumlar Vergisi Beyannamesinin ilgili satırına aktarır ve kanunen kabul edilmeyen giderler ile kurumlar vergisinden istisna edilen kazanç ve iratları Beyanname üzerinde gösterirler.

MALİ KAR ve TİCARİ KAR AYRIMI

Mali kâr ve ticari kâr birbirinden farklı kavramlardır. Bu iki kârın birbirinden farklı olmasının temel nedeni farklı esaslar dikkate alınarak hesaplanmalarıdır.

Mali kâr vergi kanunlarında yer alan düzenlemeler sonucunda tespit edilen kârdır ve genelde verginin matrahını da teşkil eder.
Ticari kar ise muhasebe standartlarına göre belirlenen ve finansal tablolarda yeralan kardır.

Ticari kâr ile mali kâr arasındaki en önemli farklılık ticari kârın tespitinde indirim konusu yapılabilen bazı giderlerin vergi uygulaması açısından kanunen kabul edilmeyen gider niteliğine sahip olmaları ve mali kârın tespitinde dikkate alınmamalarıdır.

Mali kâr ile ticari kâr arasındaki farklılık giderler yönünden olduğu kadar gelirler yönünden de mevcuttur. Vergi uygulaması açısından bazı kazanç ve iratlar vergiden istisna tutulmuştur. Dolayısıyla mali kârın tespitinde bu kazançlar vergi matrahına dahil edilmeyecektir. Oysa bu kazançlar ticari kârın içinde yer alabilecektir.

Bu açıklamalarımızın ışığında formüle edecek olursak:

MALİ KAR = TİCARİ KAR+ KANUNEN KABUL EDİLMEYEN GİDERLER (-) İSTİSNA KAZANÇLAR

KURUMLAR VERGİSİ İSTİSNALARI

1. İştirak Kazançları İstisnası
a) Tam Mükellef Kurumlara İştirak İstisnası
Kurumların
- Tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançlar (Fonların katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç),
- Tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları istisnadan yararlanır.

b) Tam mükellef olmayan kurumlara iştirak istisnası:
Kanunî ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki şirketlerin sermayesine iştirak eden kurumların, bu iştiraklerinden elde ettikleri aşağıdaki şartları taşıyan iştirak kazançları istisnadan yararlanır.
i) İştirak payını elinde tutan şirketin, yurt dışı iştirakin ödenmiş sermayesinin en az % 10'una sahip olması,
ii) Kazancın elde edildiği tarih itibarıyla iştirak payının kesintisiz olarak en az bir yıl süreyle elde tutulması (Rüçhan hakkı kullanılmak suretiyle veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan sermaye artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları için sahip olunan eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınır.),
iii) Yurt dışı iştirak kazancının kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması; iştirak edilen şirketin esas faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini veya sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması durumunda, iştirak edilen kurumun faaliyette bulunduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye'de uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
iv) İştirak kazancının, elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye'ye transfer edilmesi.
Yurt dışındaki inşaat, onarım, montaj işleri ve teknik hizmetlerin yapılabilmesi için ilgili ülke mevzuatına göre ayrı bir şirket kurulmasının zorunlu olduğu durumlarda, özel amaç için kurulduğunun ana sözleşmelerinde belirtilmesi ve fiilen bu amaç dışında faaliyetinin bulunmaması şartıyla, söz konusu şirketlere iştirak edilmesinden elde edilen kazançlar için bu bentte belirtilen şartlar aranmaz.
Bu bent uyarınca vergi yükü, kanunî veya iş merkezinin bulunduğu ülkede ilgili dönemde tahakkuk eden ve kâr payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil olmak üzere toplam gelir ve kurumlar vergisi benzeri verginin, bu dönemde elde edilen toplam dağıtılabilir kurum kazancı ile tahakkuk eden gelir ve kurumlar vergisi toplamına oranlanması suretiyle tespit edilir.

c) Yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançları istisnası
Kazancın elde edildiği tarih itibarıyla aralıksız en az bir yıl süreyle nakit varlıklar dışında kalan aktif toplamının % 75 veya daha fazlası, kanunî veya iş merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim veya limited şirket niteliğindeki şirketlerin her birinin sermayesine en az % 10 oranında iştirakten oluşan tam mükellefiyete tâbi anonim şirketlerin, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan yurt dışı iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kurum kazançları istisnadan yararlanır.
d) Yurtdışı iştirak kurum kazancının Türkiye’de vergiye tabi tutulma durumu:Kontrol edilen yabancı kurum
Sermayesinin en az % 50 si doğrudan veya dolaylı olarak tam mükellef kuruma ait olan yabancı kurumların kazançlarının %25 veya fazlasının pasif nitelikli gelirlerden oluşması ve % 10 un altında vergiye tabi tutulmuş olması ve 100 000 YTL nin üzerinde olması halinde (dağıtılmasa dahi) Kurumlar Vergisine tabi tutulur.

2. Emisyon primi kazancı istisnası Anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları payların bedelinin itibarî değeri aşan kısmı(emisyon primi) Kurumlar vergisinden istisnadır

3. Yatırım Fonları Kazançları İstisnası Türkiye'de kurulu;
i) Menkul kıymetler yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
ii) Portföyü Türkiye'de kurulu borsalarda işlem gören altın ve kıymetli madenlere dayalı yatırım fonları veya ortaklıklarının portföy işletmeciliğinden doğan kazançları,
iii) Girişim sermayesi yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
iv) Gayrimenkul yatırım fonları veya ortaklıklarının kazançları,
v) Emeklilik yatırım fonlarının kazançları,
vi) Konut finansmanı fonları ile varlık finansmanı fonlarının kazançları istisnadan yararlanır.
4, Duran Varlık satış kazancı istisnası :
Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı Kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur.
Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır ve ceza uygulanır. İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.
Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.
5. Banka Alacakları Tahsil İstisnası: Bankalara borçları nedeniyle kanunî takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya bu Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde elde ettikleri söz konusu kıymetlerin satışından doğan kazançların %75'lik kısmı istisnadan yararlanır.

6. Yurt dışı şube kazançları istisnası Kurumların yurt dışında bulunan iş yerleri veya daimî temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri aşağıdaki şartları taşıyan kurum kazançları istisnadan yararlanır.
1) Bu kazançların, doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
2) Kazançların elde edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye'ye transfer edilmiş olması,
3) Ana faaliyet konusu, finansal kiralama dahil finansman temini, sigorta hizmetlerinin sunulması veya menkul kıymet yatırımı olan kurumlarda, bu kazançların doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye'de uygulanan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması.

7. Yurtdışı İnşaat işleri istisnası: Yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye'de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlar istisnadan yararlanır.
8. Eğitim ve Rehabilitasyon tesisleri istisnası : Okul öncesi eğitim, ilköğretim, özel eğitim ve orta öğretim özel okulları ile Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere bağlı rehabilitasyon merkezlerinin işletilmesinden, ilgili Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığının belirleyeceği usûller çerçevesinde beş hesap dönemi itibarıyla elde edilen kazançlar (İstisna, belirtilen okulların ve rehabilitasyon merkezlerinin faaliyete geçtiği hesap döneminden itibaren başlar.).
9. Kooperatif risturnları istisnası: Kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak iade edilen kısımlar ile aşağıda belirtilen kooperatiflerin ortakları için;
i) Tüketim kooperatiflerinde, ortakların kişisel ve ailevî gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için satın aldıkları malların değerine,
ii) Üretim kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların değerine,
iii) Kredi kooperatiflerinde, ortakların kullandıkları kredilere,
göre hesapladıkları risturnlar istisnadan yararlanır.
Bu risturnların ortaklara dağıtımı, kâr dağıtımı sayılmaz. Risturnun nakden veya aynı değerde mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına engel değildir.
Ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlara istisna hükmü uygulanmaz.

10. Diğer Kanunlardan kaynaklanan istisnalar.,
Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yeralan istisnaların dışında diğer kanunlarla belirlenen istisnalar:
i) Türk uluslararası gemi siciline kayıtlı gemilerin işletilmesinden ve devrinden elde edilecek kazançlar istisnası, (4490 sayılı kanun)
ii) Teknoloji geliştirme bölgelerinde yazılım ve arge kazançları istisnası(4691 s.k.)
iii) Serbest bölge gelirleri istisnası (3218 s.k.) dır.

11. İstisna edilen kazançlara ilişkin giderler ve istisna faaliyetlerden doğan zararlar:Kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez. İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri bu kuralın yasayla belirlenen istisnasını oluşturur. İştirak gelirleri ve iştirak hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar Kurumlar vergisi istisnasından yararlansa dahi, bu hisselerin alımıyla ilgili finansman giderleri gider yazılabilir.